Kumru Yaren Cengiz | Ed. Seda İstifciel
Ahmet Toğaç, çeşitli sinema dergilerinde yazarlık yapıp, 2017-2023 yılları arasında Türk Sinema Araştırmaları (TSA) merkezinde arşiv sorumlusu olarak süreli projeler kapsamında görev almıştır. İlk kısa filmi Kulak Misafiri, Adana ve İstanbul Film Festivalleri gibi ulusal çapta prestijli festivallerde yarışmış, 2019 yılında 52. SİYAD Ödülleri kapsamında yılın en iyi beş kısa filmi arasına girmiştir.
İkinci kısa filmi Aç Açına, dünya prömiyerini 38. Cinekid Festivali’nde gerçekleştirmiştir. Halen Marmara Üniversitesi Sinema Anabilim dalında doktora eğitimini sürdürmekte ve İstanbul Okan Üniversitesi’nin Sinema ve Televizyon bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Filmleri, kariyeri ve sinema üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dilerim.
1. Kısaca yolculuğunu özetlemeni istesem nasıl tanımlarsın?
Sinema konusunda hem uygulamalı hem de akademik alanda faaliyet göstermeye çalışan birisiyim. Umarım ikisinde de sürekli olmaktan vazgeçmeden, yolculuk etmeye devam edebilirim.

2. Sinema kariyerinin yanı sıra, Marmara Üniversitesi'nde doktora eğitimini sürdürüyor ve İstanbul Okan Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışıyorsun. Akademik çalışmalarının sinema üretimine katkısı nasıl sence?
Pratiğin ve teorinin karşılıklı fayda sağladığını düşünenlerdenim. Film yapımı ile akademik üretimler, birbirlerine göründüğünden daha yakındır. Açıkçası biri üzerinde çalışma halindeyken diğerine dair vizyon kazanıyorum. Ya da birine çok odaklandıktan sonra diğeri hakkında düşünmeye başlamak, yeni bağlamlar kazanabilmeyi sağlıyor. Öte yandan hayatımı akademiden kazanmam, film yapımına daha sakince yönelmeme neden olabiliyor. Herhalde bu durum bir konfor alanı olarak görülüyor ki sektördeki bazı insanlardan “bu işi yapamayanlar akademisyen olur” gibi saldırgan sözleri bile ara sıra duyuyorum. Burada akademisyenleri savunmayacağım ama o fikirde olanların, teori ve pratiğin ilişkisini ıskalandıklarını düşünüyorum.
3. İlk kısa filmin "Kulak Misafiri"nin senaryosunu yazarken ilham kaynakların nelerdi? Bu hikâyeyi oluşturma sürecin nasıl gelişti? Mezuniyet için, okul sürecinde çektiğin bir proje olduğunu biliyorum. Bir mezuniyet projesine göre çok daha özenli ve profesyonel bir iş görüyoruz.
Amacım tam olarak tarif ettiğin bir mezuniyet filmi yapmaktı, öğrenci filmi gibi çoğu zaman aşağılayıcı kullanılan bir sıfatın karşısında gururla sahiplenebileceğim bir film. Başarılı olduysam ne mutlu. İlham konusuna gelince, bir üniversite projesi olduğundan danışmanım Murat Tırpan ile birlikte geliştirdik diyebilirim. Ben karakteri buldum, o aklındaki bir mekanı önerdi ve sonucu Kulak Misafiri olacak bir projeyi geliştirme evresi başladı. Tabi konu telefon konuşmalarını dinleyen orta yaşlı bir adam hakkında olunca, herkesin aklına Das Leben Der Anderen filmi geliveriyor. Bu referansla biraz eğleniyorum, çünkü festival süreci ve sonrasında kim ilhamdan söz etse aynı soruyu soruyordu, “Das Leben Der Anderen’i izlediniz mi?”. Böyle bir film yapmaya kalkışıp bunu izlememiş olmak mümkün mü? Yine de yapım tasarımı dışında bu film doğrudan referanslarım arasında değildi, işte eğlendiğim kısım bu. Jose Saramago’nun Bütün İsimler romanı ve Tobias Nölle Aloys filmi hikayeyi daha doğrudan etkileyen eserlerdi.
4. Turgay Aydın’ı izlemek çok büyük keyif. Kulak Misafiri filminin yıldızı da kendisi. Ve filmin yapısı Turgay Aydın’ın şahane performansını izlemek için apayrı bir alan açan yapıda. Birlikte çalışmak nasıl bir deneyimdi? İlk filmin olan bu filmde oyuncu yönetimi konusunda nasıl bir süreç yaşadığını düşünüyorsun? Hem Kulak Misafiri’nde hem Aç Açına filminde oyuncu yönetimi için nasıl bir yaklaşım belirledin? Özellikle Aç Açına filminde çocuk oyuncular başrolde.

Her filmin kendi tasarımı olduğu gibi oyuncu çalışmasında da aykırılıklar olabiliyor. Fakat iki film için söyleyebilirim ki bence filmlerin en iyi özellikleri başrol performansları. Hem Turgay’ı Selamet olarak hem Ece’yi Selma olarak izlemekten şahsen çok keyif alıyorum. Zaten söylemeye bile gerek yok, ikisi de çok başarılı kişiler. Turgay abi özelinde Selamet karakteri, sıradan bir başrol çalışmasından oldukça farklıydı, hem benim hem onun için. Çünkü sıradan bir oyuncu çalışmasına karakter hakkında konuşularak başlansa da asıl önemsenen okuma provası oluyor. Yani oyunculuğa şekil veren bu provalar. Fakat karakter film boyunca neredeyse konuşmayınca ne yapacağız? Turgay abi ile filmin evreni ve hikayenin farklı evrenleri hakkında konuşmaya başladık. Ya şöyle olsaydı, diye başlayan uzun sohbetler. Karakteri tanıdıktan sonra da sette kalan tek şey, bedensel davranışa ve harekete şekil vermek oluyor. Aç Açına’da ise dediğin gibi, karakterlerin çocuk veya genç yaşları nedeni ve filmin geçeceği mekan oyunculuk konusunda seçimleri etkiledi. Bence bu filmde standart çalışmalar dışında yaptığımız en doğru şey Ece ve Ömer ile birlikte lunapark gezmek oldu. Bir günümüzü iki lunaparka ayırıp oradaki takımlara (lunapark camiasında bu makineler “takım” adıyla anılır) beraber bindik. Hem herkesin filmi önceden hayal edebilmesi kolaylaştı hem de çocuklar hayatlarında neredeyse hiç lunaparka gitmemişlerdi, bunu bir fırsata çevirmiş olduk.
5. "Kulak Misafiri" ve "Aç Açına" filmlerinin yapım süreçlerinde seni en çok zorlayan veya en çok geliştiren deneyimler nelerdi? İlk filminin yapımcılığı da senin üzerinde ama ikincisinde bir yapımcıyla çalışmışsın. Süreç sizin için nasıl ilerledi ve ne gibi farklar yaşadığını düşünüyorsun? Finansman ve dağıtım süreçlerinde nasıl bir yol izliyorsunuz? İki film için de ne gibi destekler aldınız?
Film yapımı hakkında konuşurken zorluklardan bahsetmeyi pek sevmiyorum, çünkü kim zorluk anlatmaya başlarsa aynı şeyleri konuşur halde buluyoruz kendimizi. Herkesin bu zorluğa dair deneyimi tabii ki de kıymetli ancak zorlukları tekrar ettirdikçe çözümlerini değil de kişiselliklerini konuşuyoruz, kronikleşiyor. Yapımcı konusu Türkiye’de sinema yapan kişiler için geçmişten beri hep soru işareti olmuştur mesela. Yapımcı kime denir ve yapımcı ne iş yapar, tarihsel ve ekonomik olarak değişken cevapları olan sorulardır. Aç Açına’da yapımcım Eda Türkay ile yüksek lisans yıllarından arkadaşız. Eda’nın Kulak Misafiri’ni izlemesi ve üzerine yaptığı yorumlar sinema anlayışımız konusundaki ortaklığımızı fark etmemize neden oldu. Aç Açına henüz fikir aşamasındayken, konuyu ilk açtığım kişilerden biri Eda’ydı. Daha sonra ona, beraber çalışma konusunu teklif ettiğimde bir iş ortaklığı da geliştirmeye başladık. İzmir Film Lab’den en iyi proje ödülünü kazandık, Köprüde Buluşmalar’da projemizi geliştirdik ve Sinema Genel Müdürlüğü tarafından da desteklendik. Anlatırken hızlı oluyor, fakat 2021 Kasım ile 2023 Mart’ı arasından bahsediyorum. Eda ile ortaklığımızın sürekli olması için çabalıyoruz. Benim yapımcı olduğum ve 2024 Eylül’de çektiğimiz Mehmet Oğuz Yıldırım’ın yazıp yönettiği Kudret isimli kısa filmde Eda uygulayıcı yapımcı olarak çalıştı. Şimdi Eda’nın yapımcılığını üstleneceği, yine İzmir Film Lab tarafından desteklenen ve Pelin Büyüktaş’ın yazıp yöneteceği Kusur isimli kısa filmde ben yardımcı yönetmen olarak çalışacağım. İlk uzun metraj fikrimin tüm hikayesini derli toplu olarak ilk defa Eda ve eşi Akın’a anlattım ki kendisi Aç Açına’nın uygulayıcı yapımcısıdır. Yapımcı olarak Eda’nın varlığını, beni yönetmen olarak her alanda güçlendirdi. Yapımcımla kurabildiğim doğru ilişki hem setten önceki fikir alışverişi hem de set sırası güven tesisi için çok belirleyici oldu.
6. Karakter yaratım sürecin nasıl işliyor? Kendi deneyimlerinden veya çevrenden ilham alıyor musun? Hikâyeyi oluştururken nasıl bir yöntem izliyorsun? Gelecekteki projelerinde keşfetmek istediğin yeni temalar veya anlatım teknikleri var mı?

Genellikle birçok konu hakkında irili ufaklı notlar alarak başlıyorum. O sırada zaten ilgim belli konular üzerinde oluyordur ki bunun hakkında bir gözlemim doğrultusunda kenara köşeye not almaya başlıyorum. Önemsiz notlar elenir, bir not kafamda sürekli kendini tekrar eder, yeni gözlemleri veya eski bilgilerim bu not çevresinde birikir ve bir proje şekil almaya başlar. Film yapımı ve akademik çalışmalar için ortaklık işte daha buradan başladı bile! Bundan sonrası bence ikinci bir aşama oluyor, işi yazıya dökmek ve konunun genel hatlarını belirlemek. Çünkü bazen kağıda yansıyan şeyler tatmin etmiyor ve bunun bir filme dönüşemeyeceğini anlıyorsun. Bu taslağı başkasına anlatmak, ikinci aşama için oldukça faydalı geliyor. Başkasına anlatırken aslında sen de kendi öykünün dinleyicisi oluyorsun ve içten içe bunun bir filme dönüşüp dönüşemeyeceğini sorguluyorsun. Şu an aklımda dolaşan temalar biraz işimle de ilgili galiba, eğitim konusunda yapmak istediğim film hikayeleri mevcut. Ana temaları ya öğretmenler ya lise öğrencileri ya da üniversitenin kendisi.
7. Filmlerinde büyük anlatılar yerine daha küçük ölçekli, kişisel hikâyelere odaklanıyorsun. Hepimizin yaşadığı, dışarıdan bakınca önemsiz görünen ama hayatımızı kaplayan hikayeler, durumlar, duygular, düşünceler. Bu tercihinin oluşumundaki en büyük etken neydi?
Sinemada büyük anlatıların her şeye karşı cevabı var, oysa küçük ölçekli hikayelerin derinliğine güveniyor ve örtük çelişkilere sahip olma potansiyellerini önemsiyorum. Önemsiz gibi gözüken durumlar hakkında belki de yeterince düşünmediğimiz için onları önemsiz varsayıyoruzdur. Bu düşünme şekli beni, film içindeki olaylar hakkında kesin nedenler belirtmeyen, az enformasyonlu veya kesintili hikayelere yönlendiriyor. Film yaparken ben de yaptığım film doğrultusunda bir şeyler aramalıyım diye düşünüyorum. Tüm cevapları biliyorsam film yapma motivasyonunu bulamazdım herhalde. Kendimi bu konuda bazen tekrar ediyorum ama söylemeden geçemeyeceğim: seyirci film seyrederken, filmin vaat ettiği alandan fazlasını bulabilmeli. Bazen filmin boşluklarında serbestçe dolaşabilmeli. Anlatım teknikleri seyirciyi daraltmamalı. Umarım bu ideallerin nüvesini taşıyordur şimdiye kadar yaptığım filmler.
8. Çekim yaparken spontane gelişen, önceden planlamadığın ama filme büyük katkı sağlayan anlar oldu mu? Böyle yaratıcı süreçlerde sezgilere ne kadar yer veriyorsun?
Çekimler sırasında doğaçlama gelişen ya da plansız olmasına rağmen filme çok yakıştığını düşündüğüm bir sürü an olmuştur. Ama galiba bunlar kısa anlardı, büyük etki yaratan şeyler değildi. Aslında bu konuda benim de özeleştiriye ihtiyacım var. Çünkü film hikayesindeki esneklik idealimin aksine, sette büyük oranda katıyım. Gerçi bu katılığın önemli unsurlarından biri de setin, zor koşullarda sanki bir yarış gibi sürmesi olabilir. Zaman ve bütçe kısıtlıyken esnek olamıyorum galiba. Gergin biri olduğum anlamına gelmesin bu, sadece planım dışında doğaçlama bir arayışa girişemiyorum. Daha ilerde yapmayı hedeflediğim filmlerde amaçlarımdan biri de bu aslında. Sette bir şeyleri keşfetmeye alan açan senaryoya ya da set düzenine ihtiyaç duyuyorum. Öteki türlü kurgunun inceliklerine güvenmeyen bir çalışma düzeni ortaya çıkıyor olabilir.
9. Filmlerin festival yolculuğu nasıl geçti ve geçiyor? Filmleri izleyen farklı kitlelerden nasıl geri dönüşler aldınız? Seni en çok etkileyen yorum ne oldu? Filmin anlatmak istediklerinin izleyiciye tam anlamıyla geçip geçmediğini nasıl değerlendiriyorsun? Çekimler bittikten sonra seni en çok tatmin eden ya da keşke farklı yapsaydım dediğin bir şey oldu mu? İzleyicilerin ve eleştirmenlerin filmle kurduğu bağ seni şaşırtan bir yerden gelişti mi?
Aç Açına’nın festival süreci henüz çok yeni sayılır. Kulak Misafiri’ne göre en büyük farkı, yurt dışı festivallerine filmle birlikte benim de katılabilmem ve yine yurt dışı ile yurt içinde tematik (çocuk veya gençlik) festivallerine filmin kabul edilmesi oldu. Türkiye’de kısa film festivallerinin izleyici profillerini düşündüğümde birbirine benzeyen insanları bulmak çok kolay diye düşünüyorum. Zaten önemli kısmı ya kısa film yönetmeni ya da kısa film yapmak isteyen kişiler olabiliyor. Festival ulusal çapta büyüdüğünde bu profiller daha fazla çeşitleniyor. Yine de bu çeşitliliğin sosyo-kültürel veya ekonomik hayatları, kendi arasında büyük dalgalanmalar yaşamıyor. Popüler sinemanın izleyicisinin en önemli tarafı burada, birbirine benzemeyen insanlara da ulaşabilme gücünde. Tematik festivaller ve yurt dışındaki kimi festivallerde farklı izleyici kitlelerine ulaşabilmek ve bu deneyimi yaşayabilmek benim için önemliydi. Olumlu ya da olumsuz anlamda yazar ve yönetmen olarak benim hesap etmediğim bir konuyu filmde bulabiliyorlar. Anlatmak istediklerim de neden geçmesin ki, o kadar karmaşık filmler değiller sonuçta. Seyircilerin tepkisinde beni en çok sevindiren şey, kendi hayatıyla bağ kurması oluyor. Bu bağın nasıl kurabileceğini hesaplanın zorluğu bir yana, bu bağın gücü de hayallerinizin ötesinde olabiliyor. Söz konusu durumda kurmacanın gücünü hissediyorum. Benim hayalini kurduğum olaylar silsilesi, başkasının kendi hayatıyla ilişkilendirdiği bir şeyin taşıyıcısı oluyor. Yine de keşke farklı yapsaydım dediğim bir sürü şey var, kafadaki o sesi susturmak oldukça zor. Ama bu sesle baş etme yöntemi yine film yapmayı sürdürmekten geçiyor, bence. Daha önce dediğim gibi, film yapmak bir arayış süreci. Bazen bu arayış kavramsal oluyor bazen de film tekniğini yetkinleştirme çabası oluyor.
10. İki filmde de mekân kullanımı, hikâyenin anlatımında oldukça belirleyici görünüyor. Çekim mekânlarını seçerken nelere dikkat ettin?
Karakter ve mekan ilişkisi benim en çok ilgimi çeken konulardan biridir. Sadece film yapımında değil, akademik çalışmalarda da kısmen buna eğildiğim zamanlar oldu. Sosyal hayatımızda da böyle davranışlar sergilediğimizi gözlemliyorum. Bazı mekanları huzurlu, bazılarını gergin olarak kodluyoruz ya da bir yere gitmek için can atabiliyoruz. Kendi karakterimizi ve filmdeki karakterlerimi oluşturan unsurların başında, bu sosyal ve fiziki çevrenin olduğu kanaatindeyim. İki filmde de oldukça spesifik mekanların varlığı, bundan kaynaklanıyor. Keza seyretmekten daha büyük zevk aldığım filmleri düşününce de bu özellik öne çıkıyor. Yaşadıkları şehir(ler)le veya mekanlarla bağ kuran filmler daha canlı hissettiriyor. Yine de özel bir seçimle bulmuyorum mekanları. Film öyküleriyle doğru bağlantıyı kuracak mekanlar karakterlerle buluşuyor, bir şekilde.
11. Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı? Aç Açına’nın festival süreci devam ediyor ve 57. SİYAD ile 45. İFSAK ödüllerinde final adaylarındansınız. Güzel haberler ve boş şanslar diliyorum. Tüm cevapların için de çok teşekkür ediyorum.
Ben de sorularınla bir diyalog alanı açtığın için çok teşekkür ediyorum. Filmler hakkında ketum olmadan, uygulamalı ve kuramsal alanlarda konuşabilmeyi dilemek dışında eklemek istediğim bir şey yok.