Ayşe Draz ile "Yarın Belki de" Oyunu Üzerine
Kumru Yaren Cengiz | Ed. Seda İstifciel
Prömiyerini 25 Ocak’ta, Beykoz Kundura’da yapan, çağdaş tiyatro sahnesinin önemli topluluklarından biri olan ve ortaklaşa üretim (devising) yönteminin öncülerinden kabul edilen Forced Entertainment’ın “Tomorrow’s Parties” adlı oyununun bugüne ve bugünün Türkiye’sine uyarlaması “Yarın Belki de”nin yönetmeni Ayşe Draz ile sohbet gerçekleştirdik. Keyifli okumalar dileriz.
Ayşe Draz’ı henüz tanımayanlar için sizi sizden dinleyebilir miyiz?
Akışkan bir kimlikle performans alanında üretimlerime ve araştırmalarıma devam ediyorum. Her zaman oyun oynamayı ve hikayelerin dünyasında kaybolmayı sevdiğim için oyunculuk ve karşılaştırmalı edebiyat okudum. Öğrencilik yıllarımda bir başka merakım olan gezme tutkumu keşfettim. Neticede ortaya Amerika’da geçen lisans yıllarım, Tours ve Berlin’de gidilen lisans kursları ve Londra’da bitirdiğim, devising üzerine (ortaklaşa üretim) yüksek lisansım çıktı. Bu esnada öğrenciliği de pek sevmiş olmalıyım ki daha sonra ancak 2023’te tamamladığım bir doktora macerasına da giriştim. Türkiye’ye döndükten sonra Studio Oyuncuları ve farklı sanatçılarla oyuncu, dramaturg, reji asistanı ve yönetmen olarak çalıştım. 2018 yılında Nezaket (Erden) ve Hakan Emre (Ünal) ile Tiyatro Hemhal’i kurduk. Sadece tiyatro alanında değil, gösteri sanatları başta olmak üzere farklı disiplinlerden sanatçılarla, akışkan bir kimlikle bazen sahnede, bazen sayfada bazen sahne gerisinde ama hep ‘birlikte’ ve ‘ortaklaşa’ üretmekten büyük keyif aldığımı fark ettim ve yolculuğuma bu şekilde yön verdim. Tiyatro özelinde de meta-teatral yaklaşımların beni heyecanlandırdığını söyleyebilirim; yani tiyatronun kendi doğası, yapısı ve işleyişini sahnede doğrudan görünür kılan ve yapılanın tiyatro, hatta bir oyun (hem ‘play’ hem de ‘game’ anlamında) olduğuna dair bilinçli vurgu yapan işler. Aktarılan hikayeden çok aktarım biçimine odaklanan, klasik anlamda dramatik yapıya ve hatta bir hikayeye sahip olmayan, bir hikayesi varsa bile hikayenin diğer unsurlarla eşit bir düzlemde durduğu tasarımlarla ilgileniyorum.
Performans sanatı alanında yaptığınız araştırmalar ve ürettiğiniz işler, genel olarak tiyatro yönetmenliğinize nasıl bir perspektif kazandırıyor?
Önce şunu belirtmek isterim ki aslen görsel ve plastik sanatlar alanında şekillenmiş olan “Performans Sanatı” alanında işler üretmiyorum. Performans Sanatı belli bir dönemde şekillenmiş olup kendi bağlamı içinde bir başkaldırı niteliği taşısa da zamanla - özellikle benzediği için tiyatroyu ötekileştirerek - kendi tanımını fazlasıyla katılaştırmış bir disiplin. Performans Sanatında Dokümantasyon üzerinde yazdığım doktora tezimde de bu durumu, Performans Sanatının nasıl kendisiyle çelişir hale geldiğini enine boyuna inceliyorum. Ancak tezimin girişinden de alıntılayarak şunu söyleyebilirim: “…ilk şekillendiği zamanlardaki benzerlikleri, ortak tarihçeleri ve benzer nitelikleri sebebiyle tiyatroyu ötekileştirerek kendini tanımlamaya çalışmış olan Performans Sanatı ile bir hesaplaşma niyetiyle yola çıktığım bu doktora yolculuğumun beni de değiştirdiğini itiraf ederek başlamalıyım. Performans Sanatını ve performansın doğasını irdeledikçe, ilk örneklerin içinde yer aldıkları bağlamları inceleyip bu işlerin dönemin sanat anlayışına getirdikleri yenilikleri fark ettikçe, performansın disiplinlerarası diyalog inşa eden niteliğini ve her ne kadar şahsen hayatla sanat arasında bir sınır çekilmesi gerektiğine inanan biri olsam da, performansın bu ikisi arasındaki sınırları aşarak özgürleştiren yönünü, aslında o sınırları ihlal ederken belki de olması gereken sınırları bizler için daha da görünür kılarak onları yeniden inşa etmemize olanak sağlayan tarafını fark etmek, benim sadece düşünsel anlamda ufkumu genişletmekle kalmadı sanatsal pratiğim için de yeni bir ilham kaynağı oldu…”
Uyarlama sürecinde Forced Entertainment ekibiyle bir iletişim süreciniz nasıl başladı ve ilerledi? Sürece ne kadar ve nasıl dahil oldular?
Özlem Hemiş bana canlı izlemiş olduğu Tomorrow’s Parties’den söz edip birlikte bu oyunu uyarlamak istediğimize karar verdiğimizde ki bu da 2022 yılıydı, hemen Forced Entertaiment ekibinden daha önce tanışmış olduğum Tim Etchells’a ulaşmam gerektiğine karar verdim. Zaten çok yakından takip ettiğim Forced Entertainment’ın basılı oyunları olmadığını ve ortaklaşa üreterek daha ziyade performans skorları olarak kağıda döktüklerini tahmin ettiğim tasarımlarını başkalarına da sahnelemeleri için vermediklerini biliyordum ama şansımı denemem gerekiyordu. Tim ile 2012 yılında Avignon Tiyatro Festivalinde tanışmıştım ve gene ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla mail üzerinden kendisine ulaştım. Zoom yaptık ve Özlem’in turnayı gözünden vurduğu teyit edilmiş oldu. Ekip, ilk defa bir işlerini ve bu işi uyarlaması için bir başkasına, bir İtalyan yönetmene vermişti. Dil yoluyla ifade edilen, geleceğe dair ama bugüne ve geçmişe ışık tutan senaryoların başrolde olduğu bu yapıtın İngilizce konuşulmayan ülkelerde de erişilebilir olması için böyle bir karar vermişlerdi. Bana istersem uzaktan, istersem de ekipten birinin gelip süreçte destek olabileceğini söylediler ancak bunun bir zorunluluk olmadığını da belirttiler. Ardından FE ekibinden Berlin’de yaşayan ve gelip bizimle atölyeyi gerçekleştirebilecek Robin (Arthur) ile buluştum. Çağdaş tiyatro sahnesinin en önemli topluluklarından biri olan FE’den birinin ilk defa Türkiye’ye gelmesi, gelip bizimle çalışması ve buradaki öğrencilerle de bir araya gelmesi de bir hayaldi. Robin ile Berlin’deki görüşmemiz de sanırım onları iyice ikna etti ve en sonunda hem oyunun telifi hem de Robin’in gelip bizimle çalışabilmesi için başta talep ettikleri miktarın üçte birine yeşil ışık yaktılar. Metnin çevirisi ve uyarlanması sürecinde gözleri kapalı olarak bana güvenmiş olmaları da sanırım en başından beri yakaladığımız ortak dilden ve benzer sanatsal yaklaşımlarımızdan kaynaklandı. Nihayet hayalimize ortak olan Lita House of Production ve Beykoz Kundura da yapımı üstlenince iş ayaklanmaya başladı. Kasım ayında da Robin geldiğinde sadece yaratıcı ekiple oyunun çalışma sürecine dair bir atölye gerçekleştirmekle kalmadı, Beykoz Kundura’da Forced Entertainment’ın da 40 yılı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi ve bu söyleşinin kaydına da Kundura’nın Youtube kanalından erişilebilir.
"Yarın Belki de" oyununun sahne tasarımında izleyiciyi en çok şaşırtacak veya etkileyecek unsurlar nelerdir? Bu unsurları tasarlarken hangi estetik veya anlatısal kaygılar ön plandaydı?
“Yarın Belki de” bütünsel bir tasarım ve metin ön planda olsa da organik bir bütünün sadece bir bileşeni metin, tıpkı sahne ve ışık tasarımı gibi. Bize Forced Entertainment’ın bu tasarımı emanet etmeleri demek sadece metni Türkçeye çevirip kullanmamıza izin vermeleri değil tasarımın içine bizden personaları yerleştirmemize alan açmaları demekti. Tasarımın minimalist görsel dünyası oyunun yapısının çok belirleyici bir unsuru. Sahnede kelimenin tam anlamıyla ‘iki kalas’ ve üzerlerine asılı panayır ışıkları ile oyuncuların üzerinde durdukları küçük bir platform var sadece. Tasarımın temelinde, bir tür sadeleşme ve boşlukların seyirciye bırakılması yatıyor. Bu minimalist yaklaşım, oyuncuların ve metnin ön plana çıkmasını sağlıyor, her söylenenin ve her hareketin derinliğine inebilmek için sahnede gereksiz ayrıntılara ihtiyaç duymuyor.
"Yarın Belki de"nin pandemi sonrası tiyatro dünyasında nasıl bir yankı uyandırmasını bekliyorsunuz? İzleyicilerin bu dönemde oyuna yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pandemi öncesinde, 2011 yılında kaleme alınmış bir metin ve orijinali de hala sahnelenmeye devam ediyor; bence bugün bizleri burada heyecanlandırıp onu sahneleme isteği uyandırmış olması bile ne kadar zamansız ve mekansız bir metin olduğunun kanıtı. Öte yandan geleceğin ne getireceği konusunda kesin bir şey söylemek imkansız ve bu oyun tam da o noktada, geleceğin çeşitli senaryolarını farklı açılardan ele alarak, seyirciyi sürekli bir sorgulama sürecine sokuyor. Türkiye'deki güncel gerçeklik, şiddet, huzursuzluk ve umutsuzluk gibi unsurlar metnin görünür kıldığı geleceğin belirsizliğiyle birleştiğinde, oyun seyircinin bilinçaltında çok güçlü duygusal yankılar uyandırıyor. Korkarım ki biraz karamsar duygular bunlar ancak bir yandan da içinde bulunduğumuz durumu mizahi bir pencereden sorgulamamıza, farklı olasılıkları düşünmemize olanak da sağlıyor diye umuyorum. Sahnede paylaşılan fikirler arasından seyircinin kendi korkuları ve umutlarıyla yüzleşerek birlikte geçirilen “bir saatten biraz fazla” süre içinde aslında yalnız olmadığını hissetmesini de can-ı gönülden ekipçe umuyoruz…
"Yarın Belki de"yi sahnelerken, izleyicinin kendi geleceği üzerine düşünmesini teşvik etmek için özel olarak tasarladığınız interaktif veya düşündürücü anlar var mı?
Oyun seyircinin istediği yerde kendi dünyasına, zihnine gidip istediği yerde sahneye, şimdiye geri dönmesine olanak tanıyor. Oyun yapısı gereği de tiyatronun bir buluşma alanı olarak nasıl çalıştığını da sorgulamaya açıyor. Seyirciyle kurulan ilişki, bir anlatıcının pasif bir izleyiciye bir şeyler aktarması gibi değil, tam tersine, seyircinin kendi hayal gücünü, kendi beklenti ve korkularını sahnedeki ihtimallerle iç içe geçirmesine imkân tanıyor ve seyircisini oyuna, alıştığımız biçimlerden farklı bir şekilde ‘dahil ediyor’. Sanırım bu yüzden, bu oyunun burada sahnelenmesi, bizim için sadece bir uyarlama değil, aynı zamanda bir diyalog başlatma biçimi. Bu yüzden de her yaştan farklı seyircilerle bir araya gelmek istiyoruz. Bir de ekipten Aslı’nın (İçözü) önerisiyle bir “gelecek defteri” tutmaya başladık ve oyun ertesi seyirciden bu deftere kendi gelecek senaryolarını yazmalarını istiyoruz.
Forced Entertainment’ın absürt ve mizahi anlatım diliyle kendi rejinizin arasında nasıl bir denge kurdunuz?
Bir eleştiri aracı olarak mizah hele de Forced Entertainment mizahı benim çok sevdiğim bir şey ancak sanırım neye ne zaman güldüğümüz de bağlamla çok ilişkili. Dolayısı ile orijinal metinde mizahi duyulması hedeflenen şeylerin bazılarının burada hiç de öyle duyulmayabileceğini biliyorduk ve dolayısı ile ana grafiğe ihanet etmeden söylenenlerin kendi içindeki grafikleri ile detaylıca ve incelikle ilgilendik; burada neyi nasıl söylersek seyircide nasıl yankılanacağını tartarak her bir söylenen için yeniden bir grafik belirledik.
Beykoz Kundura'nın tarihi dokusu ve endüstriyel mirası, "Yarın Belki de"nin atmosferini nasıl etkiledi? "Yarın Belki de" gibi geleceğe dair olasılıkları ele alan bir oyun için Beykoz Kundura’nın zamansız ve dönüştürülmüş atmosferi nasıl bir katkı sağladı?
Beykoz Kundura’nın, hem de tarihi dokusunu bu kadar titizlikle koruyarak bizlere kazandırdığı Beykoz Kundura Sahnesi çok olanaklı ve birçok detayıyla çok düşünülerek dönüştürülmüş bir sahne. Öncelikle bu sahnede yer almak ve provalarımızı orada gerçekleştirebilmek çok değerliydi. Sonra teaser’ımızı hazırlayan moxie film’den Vuslat (Karan) ve Burcu (Melekoğlu) teaser’da da görülebileceği gibi oyunu Beykoz’un kendi tarihi dokusu ve endüstriyel mirası ile çok güzel ilişkilendirdiler ve adeta geçmişle bugün, bugünle gelecek arasında bir köprü kurdular. Öte yandan oyun gerçekten de zamansız ve mekansız bir yapıya sahip ve de hem yalın hem de çok katmanlı bir tasarımı var. Mesela ışık tasarımı ne kadar yalın görünse de ve uygulaması da aslen kolay olsa da, vazgeçilemez bir unsuru oyunun. Ancak gene de “iki kalas, ışıklar ve bir palet” ile oyunumuzun yuvası dışındaki diğer sahnelerde de çeşitli seyirci kitleleriyle de bir araya gelmesini arzuluyoruz.
Gelecekte sahnelemek istediğiniz ama şu an için fazla iddialı bulduğunuz bir fikir veya tema var mı?
Şu kadarını söyleyebilirim ki eğer aklıma bir fikir veya tema düşüyorsa, bugün için iddialı mı değil mi diye düşünmektense onu oldurmanın peşine düşüyorum… Zaten bir bakmışım o fikrin gerçekleşmesi yeterince zaman almış ve artık ilk aklıma düştüğünde fazla iddialı duyuluyorduysa bile tam da doğru zamana denk gelmiş...