17 Eylül 2024 Salı

Yıktı Perdeyi Eyledi Viran: “İstanbul Fringe Festival”

Hakkı Yüksel  |  Ed. Seda İstifciel

“İstanbul Fringe Festival”

İstanbul Fringe Festivali, performans sanatlarının ve çağdaş tiyatronun yenilikçi örneklerini İstanbul’a taşıyan ve sanatseverlere alternatif, bağımsız bir deneyim sunan önemli bir kültürel etkinliktir. İlk olarak 1947’de, o zamanki Edinburgh International Festival’a davetsiz misafir olarak katılan ve festival programında yer almamalarına rağmen gösterilerini ‘‘bir kenarda’’ sergileyen 8 ekip ile başlayan fringe geleneği, çeşitlenerek 2019’da İstanbul’a kadar uzanıp şehrin tarihî ve kültürel zenginliğiyle birleşmiş hem yerel hem uluslararası sanatçıları bir araya getiren, İstanbul’un sanat haritasında önemli bir yer tutan çok renkli bir etkinlik hâline gelmiştir.   

Festivalin misyonu, ana akım sanat anlayışının ötesine geçmek ve sanatın sınırlarını zorlayan, deneysel çalışmaları izleyiciyle buluşturmaktır. Yönetmen, dramaturg ve oyun yazarı Ferdi Çetin, festivali “deneysel tiyatronun düğünü” olarak tanımlamaktadır. Ana akım sahne sanatlarına alışkın olan izleyiciler için bu festival, alışılmışın dışına çıkan eserlerle karşılaşma fırsatı sunar. Performanslar genellikle geleneksel tiyatro formlarının dışına çıkarak beden performansı, dans, görsel sanatlar, multimedya kullanımı gibi farklı disiplinleri bir araya getirir. Bu, izleyicilerin sanata bakış açılarını genişletmelerine olanak tanır. Birçok sanatçı, kendi sınırlarını zorlayan ve izleyiciyi şaşırtan performanslar ortaya koyar. Örneğin, sahne tasarımında sıradan dekorlar yerine interaktif unsurlar kullanılması, ses ve ışık oyunlarının performansın organik bir parçası haline getirilmesi gibi unsurlar, festivalin yenilikçi karakterini pekiştirir. Ancak festivalin bu yenilikçi yaklaşımı her izleyici için uygun olmayabilir.

Deneysel sanat formları, bazı izleyiciler tarafından karmaşık, anlaşılması zor veya fazla soyut bulunabilir. Bu durum, festivale gelen izleyicilerin bir kısmının performanslar karşısında hayal kırıklığı yaşamasına neden olabilir. Özellikle geleneksel tiyatrodan veya dans performanslarından beklentileri olan izleyiciler, Fringe’in deneysel yapısıyla tam olarak bağ kuramayabilirler. Bu bağlamda festivalin, daha önce bu tür deneysel etkinliklere katılmamış olanlar için biraz zorlu bir deneyim sunabileceği söylenebilir. Kapitalist toplum kuralları altında, günlük koşturmalarında varoluş anlamını kaybetmiş modern insan, izleyeceği sanatsal aktivitede hayat içinde bulamadığı tekil ve somut anlamı sürekli çıkarmak derdindedir. Oysa Fringe kapsamındaki performanslar, geleneksel seyir alışlanlıklarını kıramayan alımlayıcının anlam talebini boşa çıkarır. Bunun yerine ona, onu dönüştürecek bir deneyim vadeder. 

Fringe Festivali'nin bir diğer önemli özelliği ise farklı kültürlerden gelen sanatçıları ve performansları bir araya getirmesidir. İstanbul, tarih boyunca birçok farklı kültürün kesişim noktası olmuş bir şehir ve bu festival de bu çok kültürlü yapıyı yansıtmayı başarıyor. Hem yerel sanatçılar hem de dünyanın dört bir yanından gelen performans grupları, festivalde sahne alıyor. Bu, izleyicilere sadece Türk sanatının değil, aynı zamanda uluslararası çağdaş sanatın da farklı örneklerini deneyimleme fırsatı sunuyor. Her yıl değişen programda çeşitli ülkelerden performansların yer alması, kültürlerarası diyaloğu teşvik eden bir ortam yaratıyor. 

Festivaldeki kültürel çeşitlilik, bazen festivalin genel akışını zorlayabiliyor. Farklı kültürlerden gelen performanslar, izleyicilerin her zaman anladığı ya da bağ kurabildiği yapılar olmayabiliyor. Özellikle dil bariyeri ya da kültürel kodlar, bazı performansların mesajlarının izleyiciye tam olarak ulaşamamasına yol açabilir. Bu noktada festivalin, daha kapsayıcı bir deneyim sunabilmesi için altyazı, özet gibi destekleyici materyallere başvurması gerekiyor. Bununla birlikte, bu kültürel çeşitliliğin getirdiği dinamizm, festivalin en güçlü yanlarından biri ve genel olarak izleyicilerin farklı kültürel deneyimlere açık olduğunu düşünmek mümkün.

Bu yıl 6. kez düzenlenen ve 13 – 21 Eylül tarihleri aralığında İstanbul’un çeşitli ve alternatif sahnelerinde yer alacak renkli, yerli ve uluslararası performanslardan oluşan festivalin katıldığım ilk gösterisi Hope Alkazar’da oynanan Journey to the Kingdom of Hypnos adlı performans oldu.

Carmel Clavin tarafından gerçekleştirilen performans, Fringe Festivalinin bu yılki en etkileyici ve düşündürücü yapıtlarından biri olarak dikkatimi çekmişti. Performans, izleyicileri bilinçaltının derinliklerine, rüyaların mistik dünyasına, unutmakla hatırlamanın, gerçekle hayalin sınırına götüren bir yolculuk sunmakta. Clavin’in yetenekleri ve yaratıcı vizyonu, benim için bu gösteriyi sıradışı bir deneyim haline getirdi. Journey to the Kingdom of Hypnos, rüya görme ve hipnoz temalarına odaklanan bir performans. Clavin, bu temaları işleyiş biçiminde hem psikolojik hem de metafiziksel bir derinlik sunuyor. Performans, izleyicileri bilinçaltının karanlık köşelerine ve rüya dünyasının karmaşık yapısına götüren bir keşif olarak tasarlanmış. Bu yolculuk, izleyicinin kendi içsel dünyasına dair farkındalığını artırmayı amaçlıyor.

Konseptin temelinde yatan fikir, rüya ve hipnoz arasındaki sınırların belirsizliğine dair bir sorgulama. Clavin, bu belirsizliği vurgulamak için, sahne üzerinde Yunan mitolojisine ait çeşitli simgeler ve metaforlar kullanarak izleyicileri derin bir düşünsel ve duygusal yolculuğa çıkarıyo

Performansın sahne tasarımı, temayla uyumlu olarak özenle hazırlanmış. Hope Alkazar’ın mekânsal fırsatları performans için gayet olumlu. Rüya ve hipnoz temasını yansıtacak şekilde kullanılan renk paleti, ışıklandırma ve dekorasyon, izleyicileri etkileyici bir atmosferin içine çekiyor. Yumuşak, bulanık ışıklar ve belirsiz, soyut figürler sahnede bir rüya atmosferi yaratıyor. Sahne tasarımında kullanılan holografik projeksiyonlar ve değişken ışık efektleri, performansın hipnotik doğasını daha da vurguluyor. Bu görsel unsurlar, izleyicilere hem gerçek hem de hayali bir alan sunarak, rüyaların soyut yapısını gözler önüne seriyor.

Sahnelemenin en ilginç kısmı, alımlayıcıların Carmel Clavin etrafında kümelenerek göz bantlarıyla görme duyularını bloke etmeleri ve kulaklıklarla yaratılan işitsel atmosfer deneyimi. Böylelikle performans, izleyicisine alışılmışın dışında yepyeni bir dünyayı deneyimleme fırsatı sunuyor. 

Journey to the Kingdom of Hypnos performansı gibi farklı kültürlerin yenilikçi anlayışlarıyla tanışmak, geleneksel seyir algımızı esnetmek, performatif estetikle bezenmiş bir deneyim alanında açılan tartışmalarla dünyayı ve gerçekliği sorgulamak için İstanbul Fringe Festivali gösterileri âdeta kaçırılmaması gereken bir cümbüş. Üstelik oyuncu ve yönetmen söyleşileriyle çeşitli atölye çalışmaları festivalin cabası.

Detaylı bilgi: https://www.fringeistanbul.com/




Yorumunuzu bırakın