31 Temmuz 2024 Çarşamba

Yaz Ortasında Ferahlatan “Soğuklar”

Hakkı Yüksel  |  Ed. Murat Kadaş   

 Neredeyim ben? Bir tiyatrodaysam kadife koltuğuma sırtımı yaslayıp sahneye odaklanmış olmam gerekmiyor muydu? Bunun yerine önümde anason kokulu bir masa kuruluyor. Ya da bir meyhanedeysem masamdaki arkadaşlarımla şarkılı türkülü koyu bir muhabbetin içinde kaybolmam, dertlenmem, neşelenmem, ağlamam, gülmem lazım değil miydi sadece? Bunun yerine odağım önümdeki çilingir soframdan ha bire kayıyor, sahnede bir performans içinde öznel öyküsünü anlatan adama odaklanıyorum.

     İnsan kendini bulunduğu mekâna göre biçimlendirir. Ofiste mesai başında yaptıklarımızla, evde sevdiklerimizin yanında yaptıklarımız; arkadaşlarımızla barda eğlenirken yaptıklarımızla, çocuğumuzla bir parkta eğlenirken yaptıklarımız birbirinden farklıdır. Karakter insanın eyledikleri demekse, eylemlerimiz de bulunduğumuz mekâna göre değişim gösteriyorsa, öyleyse içinde bulunduğumuz mekânlar bizim karakterimizi ve takacağımız toplumsal maskelerimizi belirleyen ciddi unsurlardır. Dolayısıyla “Neredeyim ben?” sorusunu cevaplayamaz, içinde bulunduğum mekânı tam olarak tanımlayamazsam, takacağım maskeyi de o maskeye uygun eylemleri de belirleyemem.

     Ozan Ömer Akgün tarafından yazılıp yönetilen, Echoes Sahne ve Nomad Performance tarafından sahnelenen "Soğuklar" adlı oyun, seyircisini işte böyle bir ikilem içinde bırakıp mekânsal bir deneyimin içine sokuyor. Oyun, Beyoğlu’nun meşhur ve köklü restoranlarından Fıccın’ın sadece bu oyun için ayrılmış katında sergileniyor. Masamızdaki mezeleri tadıp rakımızı yudumlarken bir yandan da Fikret’in anlattıklarına kulak kabartıyoruz. Fikret, ortağıyla beraber işlettiği meyhaneye üç ay sonra ilk kez gelen, uzun zamandır mutfağa girmemiş olsa da o gece misafirlerine börülce, humus ve roka hazırlaması gereken bir karakter.

     Oyunun ilerleyen safhalarında hazırlanması gereken soğuk mezeler, Fikret’in özel hayatındaki metaforlara dönüşüp anlamsal olarak derinleşiyor. Fikret’i canlandıran Ertürk Erkek, bir saatlik oyun boyunca hem oyunculuk anlamında hem de lezzetli mezeler anlamında gerçekten başarılı bir performans çıkarıyor. İçinde alkolün de bulunduğu bir meyhane ortamında dikkati kolaylıkla dağılabilecek seyirci, anlatılan hikâyeye karşı sürekli güdüleniyor. Ertürk Erkek’in seyirciyle kurduğu başarılı interaktif iletişim, oyunun keyifle sürmesine olanak sağlıyor. Zaman zaman oyun, seyircinin de iştiraki ile ortaklaşa üretilen bir metin, ortaklaşa icra olunan bir performansa dönüşüyor. Bu bağlamda, Türkiye tiyatrosunda son yıllarda revaçta olan anlatı oyunları açısından da güzel ve olgunlaşmış bir örnek izlediğimizi söyleyebilirim.

     Ertürk Erkek, oyun boyunca mekânı gerçekten oranın sahibiymişçesine kontrol altında tutuyor. Ancak bunu yaparken samimiyeti ve sempatikliğinden ödün vermiyor. Bir yandan anlattıklarının duygusunu da seyirciler olarak hissedebiliyoruz. Olay örgüsünden yola çıkarak kendi hayatlarımıza bakabiliyoruz. Oyun boyunca hazırlanan hikâyesini bildiğimiz mezeler, Fikret’in ikramı olarak masalarımızda yer alıyor, rakımıza eşlik ediyor. Bu oyunsuluk ve tiyatral deneyim, tiyatronun dinamikleri üzerine de düşündürüyor. Ertürk Erkek’in başarısı bir yana, oyunun kendi iç dinamiğini de yabana atmamak gerek.