Hakkı Yüksel | Ed. Murat Kadaş
Neredeyim ben? Bir tiyatrodaysam kadife koltuğuma sırtımı yaslayıp sahneye odaklanmış olmam gerekmiyor muydu? Bunun yerine önümde anason kokulu bir masa kuruluyor. Ya da bir meyhanedeysem masamdaki arkadaşlarımla şarkılı türkülü koyu bir muhabbetin içinde kaybolmam, dertlenmem, neşelenmem, ağlamam, gülmem lazım değil miydi sadece? Bunun yerine odağım önümdeki çilingir soframdan ha bire kayıyor, sahnede bir performans içinde öznel öyküsünü anlatan adama odaklanıyorum.
İnsan kendini bulunduğu mekâna göre biçimlendirir. Ofiste mesai başında yaptıklarımızla, evde sevdiklerimizin yanında yaptıklarımız; arkadaşlarımızla barda eğlenirken yaptıklarımızla, çocuğumuzla bir parkta eğlenirken yaptıklarımız birbirinden farklıdır. Karakter insanın eyledikleri demekse, eylemlerimiz de bulunduğumuz mekâna göre değişim gösteriyorsa, öyleyse içinde bulunduğumuz mekânlar bizim karakterimizi ve takacağımız toplumsal maskelerimizi belirleyen ciddi unsurlardır. Dolayısıyla “Neredeyim ben?” sorusunu cevaplayamaz, içinde bulunduğum mekânı tam olarak tanımlayamazsam, takacağım maskeyi de o maskeye uygun eylemleri de belirleyemem.
Ozan Ömer Akgün tarafından yazılıp yönetilen, Echoes Sahne ve Nomad Performance tarafından sahnelenen "Soğuklar" adlı oyun, seyircisini işte böyle bir ikilem içinde bırakıp mekânsal bir deneyimin içine sokuyor. Oyun, Beyoğlu’nun meşhur ve köklü restoranlarından Fıccın’ın sadece bu oyun için ayrılmış katında sergileniyor. Masamızdaki mezeleri tadıp rakımızı yudumlarken bir yandan da Fikret’in anlattıklarına kulak kabartıyoruz. Fikret, ortağıyla beraber işlettiği meyhaneye üç ay sonra ilk kez gelen, uzun zamandır mutfağa girmemiş olsa da o gece misafirlerine börülce, humus ve roka hazırlaması gereken bir karakter.
Oyunun ilerleyen safhalarında hazırlanması gereken soğuk mezeler, Fikret’in özel hayatındaki metaforlara dönüşüp anlamsal olarak derinleşiyor. Fikret’i canlandıran Ertürk Erkek, bir saatlik oyun boyunca hem oyunculuk anlamında hem de lezzetli mezeler anlamında gerçekten başarılı bir performans çıkarıyor. İçinde alkolün de bulunduğu bir meyhane ortamında dikkati kolaylıkla dağılabilecek seyirci, anlatılan hikâyeye karşı sürekli güdüleniyor. Ertürk Erkek’in seyirciyle kurduğu başarılı interaktif iletişim, oyunun keyifle sürmesine olanak sağlıyor. Zaman zaman oyun, seyircinin de iştiraki ile ortaklaşa üretilen bir metin, ortaklaşa icra olunan bir performansa dönüşüyor. Bu bağlamda, Türkiye tiyatrosunda son yıllarda revaçta olan anlatı oyunları açısından da güzel ve olgunlaşmış bir örnek izlediğimizi söyleyebilirim.
Ertürk Erkek, oyun boyunca mekânı gerçekten oranın sahibiymişçesine kontrol altında tutuyor. Ancak bunu yaparken samimiyeti ve sempatikliğinden ödün vermiyor. Bir yandan anlattıklarının duygusunu da seyirciler olarak hissedebiliyoruz. Olay örgüsünden yola çıkarak kendi hayatlarımıza bakabiliyoruz. Oyun boyunca hazırlanan hikâyesini bildiğimiz mezeler, Fikret’in ikramı olarak masalarımızda yer alıyor, rakımıza eşlik ediyor. Bu oyunsuluk ve tiyatral deneyim, tiyatronun dinamikleri üzerine de düşündürüyor. Ertürk Erkek’in başarısı bir yana, oyunun kendi iç dinamiğini de yabana atmamak gerek.
Ozan Ömer Akgün, akademisyen kimliği ile “heterotopya” kavramı üzerine kuramsal anlamda ciddi ve derinlemesine kafa yormuş biridir. Konu hakkında yazdığı başarılı makalelerini okumuş biri olarak, kaleme aldığı oyunlarında da kuramsal çizgisini sürdürdüğünü görmek beni son derece memnun ediyor. Heterotopya, Michel Foucault tarafından geliştirilen bir kavramdır ve genellikle modern toplumlarda yerleşik olan mekânları ve bu mekânların işlevlerini sorgulamak amacıyla kullanılır. Belirli özelliklere sahip olan ve toplumsal düzen içinde farklı, ayrı veya marjinal bir konumda bulunan mekânları tanımlar. Bu mekânlar, genel düzenin dışında var olurlar ve genellikle belirli kurallara veya ritüellere tabi olurlar. Okullar, hastaneler, hapishaneler ve bu oyunda kullanılan meyhane, birer heterotopya olarak kabul edilebilir. Bu mekânlar, toplumsal yapı içinde belirli işlevlere hizmet ederken aynı zamanda kendilerine özgü özelliklere ve kurallara sahiptirler.
Heterotopya, iki alanı bir araya getirir: “Gerçek alan” ve “şeylerin hayal edildiği dilsel alan”. Mekânlar arasındaki uyumsuzluk, kavramı tanımlayan yabancılaşma durumunu üretir. Yazımın başında kendi kendime "Soğuklar" oyunu üzerine sorduğum “Neredeyim ben?” sorusu, bu yabancılaşmanın alımlayıcıdaki yansımasıdır. Ozan Ömer Akgün, heterotopya olarak tiyatronun kendisiyle birlikte barındırdığı bütün mekânlara -bu oyunda bir meyhane- yeni anlamlar katacağını, performans sırasında oyuncusundan seyircisine, bütün bu performatif iş birliğine katılan bireyleri/özneleri, kendiyle beraber farklılaştırarak varlığını belirgin kılacağını savunuyor. (Tiyatroda Zaman/ Mekân, Öteki Mekân Olarak Tiyatro Makalesi, sy. 35.)
Tiyatro dinamiği içinde seyreden ve seyredilenin, tıpkı bu oyunda olduğu gibi, sıkça yer değiştirmesi, hatta oyun seyri içinde kimi anlarda bu ikiliğin tamamen ortadan kalkması, kamusal alanda iktidar tarafından kurulan düzenleri de bozguna uğratabiliyor. Heterotopik mekânların işlevlerinin görünür olmasının ve yeniden tartışılmasının imkânını sunan mekâna yerleştirilmiş bu tarz işlerin, metin anlamlarını aşarak daha büyük şeylere hizmet sunduğunu düşünüyorum. Bu sebeple, "Soğuklar" oyununun böyle derinlikli bir arka planı olduğu da unutulmamalı.
Bu tiyatral deneyimin tek olumsuz yanı yüksek ücreti. Deneyim mekânı meyhane olunca ve deneyime ufak bir çilingir sofrası da dahil olunca, ister istemez ücretlendirme bir tiyatro biletiyle kıyaslanmayacak oranda artıyor. Ancak bunun karşılığının alındığını söylemem mümkün. Oyun sırasında, öncesi ve sonrasında mekân, aynı zamanda kamusal bir tartışma alanına da dönüşebiliyor. Masadaki arkadaşlarınız ve masanızı paylaştığınız seyirciler veya yan masadakilerle ortak bir hikâyenin paylaşımcısı, zaman zaman katılımcısı ve öznesi oluyorsunuz. Anason kokulu sofranın çilingiri Fikret’in hikâyesiyle beraber kalbimizin başka başka kapılarını açıyor.
Temel olarak samimi bir meyhane ortamına gelen misafirleri bir keşif yolculuğuna çıkararak insanın derinliklerine inmek ve orada unutulmuş duyguları yeniden keşfetmek üzerine bir deneyim alanı sunmayı amaçlayan “Soğuklar”, farklı meyhane ve restoranlarda gösterimine devam edecek genç bir oyun. Son yılların en sıcak yazını yaşadığımız şu günlerde bu “Soğuklar” hepimize iyi gelecektir.