Eda Çamlı | Ed. Seda İstifciel
Haftalık Sanat Haberleri (1 Aralık- 7 Aralık) :
Anna Laudel İstanbul’da İki Yeni Sergi: Kabine 05/25 ve Kazılmış Görüler
Anna Laudel Istanbul, küratör Marcus Graf imzasını taşıyan iki yeni sergiyle 28 Kasım’dan itibaren izleyicileri sanat tarihinin farklı katmanlarında dolaşmaya davet ediyor. “Kabine 05/25: Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Dün ve Bugün” ile “Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları”, geçmiş ile bugünü, kolektif hafıza ile kişisel deneyim arasında güçlü bir bağ kuruyor.
Ekspresyonizm ve Yeni Nesnellik Yeniden Yorumlanıyor
“Kabine 05/25”, Konrad Felixmüller, Max Beckmann, Otto Dix ve George Grosz gibi 20. yüzyıl başının önemli Alman sanatçılarının çizim ve baskı işlerini, Türkiye’den çağdaş sanatçıların güncel üretimleriyle bir araya getiriyor. Ekspresyonizmin duygusal yoğunluğu ile yeni nesnelliğin keskin toplumsal eleştirisi, tarihsel kriz dönemlerine verilen tepkilerin bugüne nasıl taşındığını gösteriyor.
Serginin mekânsal tasarımı, 1920 yapımı Dr. Caligari’nin Muayenehanesi filminden esinlenerek oluşturulmuş boyalı duvarlar ve çarpıtılmış formlarla izleyiciyi içine çeken teatral bir atmosfer yaratıyor. Tarihsel ile çağdaşın yan yana çözüldüğü bu kurgu, sanatın kimlik, temsil ve politikayla ilişkisine dair tartışmaları güncel bir bağlama taşıyor.
“Kazılmış Görüler”: Yüzeyin Altındaki Belleğe Yolculuk
Kazılmış Görüler: Yer ve Bellek Katmanları, Jochen Proehl’ün soyut ve figüratif sınırında konumlanan büyük ölçekli resimlerini merkezine alıyor. Sanatçı, İstanbul’daki inşaat sahaları ve arkeolojik kazılarla kurduğu görsel ilişkiyi topraksı tonlar, mimari izler ve çok katmanlı yüzeylerle birleştirerek tuvali bir tür bellek arazi çalışmasına dönüştürüyor.
Proehl’ün kompozisyonları, derinlik ve yüzey arasında gidip gelen ritmik bir hareket sunuyor; izleyiciyi hem kendi zihinsel imgelerine hem de toprağın çağrıştırdığı geçmişe doğru yönlendiriyor. Bu resimler, hem sakinlik hem de dinamizm taşıyan yapılarıyla mekân, tarih ve hafıza arasındaki görünmez bağları görünür kılıyor.
Her iki sergi de Anna Laudel Istanbul’un farklı dönemlere, farklı estetik arayışlara ve düşünsel katmanlara uzanan güncel sanat yaklaşımını güçlü bir biçimde ortaya koyuyor.

*Görsel, Anna laudel resmi web sitesinden alınmıştır.
Başlangıçta Cıvıltılar Vardı
Ferda Art Platform, Hüseyin Aksoy’un “Başlangıçta Cıvıltılar Vardı” başlıklı kişisel sergisini 20 Aralık’a kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Adını D. H. Lawrence’ın In the Beginning, There Were Chirrups şiirindeki “Ve başlangıçta kelime yoktu, cıvıltılar vardı…” dizelerinden alan sergi, izleyiciyi sözcüklerden önce gelen seslerin dünyasına davet ediyor. Aksoy, resim, video ve mekâna özgü yerleştirmeleri bir araya getirerek hem işitsel hem de duyumsal bir atmosfer kuruyor. Cıvıltılar, uğultular, rüzgârın titreşimleri, dalganın devinimi ve sessizlik—doğanın kendi ritmine ait tüm bu sesler, serginin hem kavramsal hem sezgisel zeminini oluşturuyor.
Aksoy’un üretiminde deniz yüzeylerinin hareketi, dağların kütlesi, bitki damarlarındaki yapı ve dünyanın derin zamanına dair izler adeta arkeolojik bir katmana dönüşüyor. Sanatçının işleri, izleyiciyi hareket ve durgunluk, ses ve sessizlik arasında kurulmuş bir diyalogla baş başa bırakıyor. “Başlangıçta Cıvıltılar Vardı”, doğanın seslerine kulak veren, duyularla düşünce arasındaki ince çizgide gezinen bir keşif alanı sunuyor.

*Görsel, ferda art platform resmi web sitesinden alınmıştır.
Arter’den İki Yeni Sergi: Hayalet Kuartet ve Hah!
Arter, sezonu iki güçlü sergiyle açıyor: Hera Büyüktaşcıyan’ın kişisel sergisi “Hayalet Kuartet” ve güncel video yapıtlarını bir araya getiren grup sergisi “Hah!”. 27 Kasım’dan itibaren ziyarete açılan her iki sergi, kurumun farklı disiplinler arası üretimlere alan açan programını zenginleştiriyor.
Hera Büyüktaşcıyan’ın Nilüfer Şaşmazer küratörlüğünde hazırlanan “Hayalet Kuartet”, sanatçının kimlik, bellek ve doğa ekseninde kurduğu katmanlı üretimine kapsamlı bir bakış sunuyor. Arter’in 3. katındaki sergi, Büyüktaşcıyan’ın mekân ve zamanla ilişkilenen, yüzey gerilimi kavramı etrafında şekillenen düşünsel pratiğini görünür kılıyor. Ateş, su, hava ve toprağın farklı biçimlerde yapıtlara sızdığı seçki; görünürlük–görünmezlik, yaşam–ölüm ve hafıza–yeniden inşa gibi ikilikleri dört bölüm halinde ele alıyor. Sanatçının Kurtuluş ve Tarlabaşı semtlerindeki kişisel tarihinden beslenen işler, kent belleğindeki kırılmalara da işaret ediyor.
Delfin Öğütoğulları küratörlüğündeki “Hah!” başlıklı grup sergisi ise, Arter Koleksiyonu’ndan ve koleksiyon dışından seçilen video eserleri bir araya getiriyor. Özgür Atlagan, Pauline Boudry & Renate Lorenz, Anetta Mona Chişa & Lucia Tkáčová, Burak Delier, Braco Dimitrijevic, Berkay Tuncay, Serra Tansel ve Sinan Tuncay’ın da aralarında bulunduğu sanatçılar; hicvin iktidar mekanizmalarını eleştirme gücünü kullanarak çağdaş toplumsal, siyasi ve kurumsal yapıları sorguluyor. Yapıtlar, güç eşitsizlikleri, otoriter pratikler ve cinsiyet normları üzerine eleştirel bir alan açarken, izleyiciyi hem absürtlük hem de beklenmedik bir empati üzerinden düşünmeye davet ediyor.
Arter’in iki yeni sergisi, hafızanın kırılgan katmanlarıyla güncel yapısal sorunları buluşturan kapsamlı bir sanatsal diyalog sunuyor.

*Görseli arter resmi web sitesinden alınmıştır.