10 Mayıs 2024 Cuma

Sanat, Yannick İçindir!

Kumru Yaren Cengiz  |  Ed. Murat Kadaş


Sanatın ne için, kim için olduğu bin yıllardır sorup, konuştuğumuz bir şey. Her dönemin kendi içerisinde, kendi ihtiyaçları doğrultusunda sanatı şekillendirdiği şüphesiz bir gerçek. Fakat sanattan beklentimizi, tüketici ya da üretici olarak kendimize sorduğumuzda ayakları yere basan cevaplarla pek karşılaşamıyoruz. Beğenilerimizi ne şekillendiriyor? Cevabımızdan emin miyiz?


Quentin Dupieux tarafından yazılıp yönetilen, Locarno Film Festivali’nde “En İyi Avrupa Filmi” seçilen Yannick isimli film, bu sorularla bizi “rehin” alıyor. Yannick, otopark bekçiliği yaparak yaşamını sürdüren bir erkek, bir akşam işten güç bela izin alarak bir bulvar komedisi olan “Le Cocu” isimli oyunu izlemeye gider. Oyunun içerisinde birden ayağa kalkıp söze girerek oyunun hiç eğlenceli olmadığını, iyi hissetmek için geldiği bu oyun yüzünden daha kötü hissettiğini, burada bir problem olduğunu dile getirir. Oyuncular da diğer seyirciler de bu alışılmadık tepkiye çok şaşırırlar. Tabii ki saygısızlık olarak nitelendirilen bu hareketin sonlandırılması istenir. Yannick, o akşam oraya gelmek için ne kadar zorluk çektiğini, ne kadar çok emek verdiğini ve karşılaştığı şeyin buna değmediğini söyler. Öyleyse paranı al ve git tavrıyla karşılaşan Yannick, parasını değil parasının karşılığını istemektedir. En sonunda ciddiye alınmadığını fark eder ve salonu terk etmek zorunda kalır. O çıkar çıkmaz kahkahaların yükseldiğini fark edip bu kez silahıyla geri döner. Eleştirileri dikkate alınmak yerine dalga geçilmekte olan Yannick’e artık herkes kibar davranmaya başlar. Çünkü silahı ile hem herkesi rehin almıştır hem de rezalet olarak adlandırdığı bu oyuna el koymuştur. Bulduğu bir bilgisayarla hemen yeni bir oyun yazmaya ve bu işin nasıl yapılacağını herkese göstermeye niyetlenir.


Yannick, sanatla ilişkimiz üzerine çok fazla konuya çok basit yerlerden değiniyor. Diğer seyircilerle kurduğu sohbetler sırasında oyunu bölmeden önce beğenip beğenmediklerini sorar. Beğenmeyenler, beğenenler ve beğenip beğenmediklerini dahi bilmeyenler vardır. Tek ses çıkaran Yannick olmuştur. Oyunun, yanlarındaki bir seyirci tarafından bölünmesi dahi çoğu kişide dışsal bir tepkiye neden olmuyor. Söz gümüşse sükût altındır diye düşünülüyor sanırım.

Sanat ve emek günümüzde kutsal bir dokunulmazlığa sahiptir çoğu insan için. Halbuki her iş kadar emek sarf edilen, her iş kadar “iş” olan bir şey değil midir sanat? Yaptığımız şeyleri meslekleştiren ve emeğimiz karşılığında para kazanmamızı meşrulaştıran şey de budur aslında.


Seyirci ve sanatçı arasında bazı sessiz sözleşmeler vardır. Bir tiyatroya, sinemaya gittiğimizde Yannick gibi davranmayız. Eleştirilerimizi oyun sonuna saklarız ya da alanı -mümkünse- terk ederiz. Bazen ikisine de cesaret edemeyiz. İzlediğimiz şeyi anlamadığımızı, üzerine söz söyleme hakkımız olmadığını düşünürüz. Sanatı gözümüzde kutsallaştırırız, onun taşıdığı anlamlara erişemeyeceğimizi içselleştiririz. Elbette her konuda olduğu gibi sanatta da uzmanlar var. Eleştirmenler olarak yaptığımız şey, gerçek bir meslek. Fakat her şeyin ötesinde her seyirciyi amatör bir şekilde eleştirmen konumunda tutan çok önemli bir şey var: Beğeniler. İçimizden geçirdiğimiz düşünceleri dışarıya usulünce dahi vurmuyoruz. Önümüze konan her şeyi beğenmemiz isteniyor. Asıl saygısızlık olan, bu kadar kötü işleri sahneye koymak; seyirciden susup, izleyip, alkışlamalarını beklemektir belki de.


Beğeninin öznelliği burada devreye giriyor ve usulünce fikirlerimizi söylemek de bu yüzden önemli aslında. Yannick, bunu umursamıyor. Silahla, zor kullanarak her şeyi kontrolü altına alıyor. Sanatla kurduğumuz bu kutsiyet illüzyonunun ardındaki sevgi eksikliğine, varoluşsal sancılarımıza, değersizlik ve yetersizlik duygularıyla yaptığımız eylemlere de silahının namlusunu doğrultuyor aslında. Alkışlar, kahkahalar ve gözyaşları da bu yapılanın katharsisinin somut verileri oluyor.

Yannick, sesini çıkartmaktan korkmayan bir izleyici. Yannick’in eleştirilerini dile getiriş tarzını tasvip etsek de etmesek de Yannick’i haklı bulabiliyoruz. Öyleyse, içimizdeki Yannick’i; yerinde, zamanında, nezaket kuralları içerisinde olmak üzere ortaya çıkartmamız hem kendimiz için hem de sanat için en doğrusu olabilir.

Sanat, toplum için midir? Sanat, sanat için midir? Sanat, Yannick içindir!

Yorumunuzu bırakın