27 Mayıs 2025 Salı

Ozan Takış Anlatıyor: Yapay Zeka Destekli Sinema Üretim Deneyimi

Kumru Yaren Cengiz  |  Ed. Seda İstifciel

Öncelikle seni tanıyabilir miyiz?

Tabii, ben Ozan Takış kendime sinemacıyım diyorum, çünkü birçok şey yapıyorum ve bir hikaye anlatıcısıyım. Kısa filmler, belgeseller yaptım ve bir yandan yönetmenliğini yapacağım ilk uzun metraj filmime çalışıyorum. Yönetmenlik, senaristlik, yapımcılık ve yapay zeka ile ilgileniyorum. Butik bir yapım şirketimiz var Memoria isminde ve oradan bağımsız filmler yapmaya devam ediyoruz.


Yapay zeka ile çalışan bir yönetmen olarak, ‘yaratıcı kontrol’ kavramını nasıl tanımlıyorsun? İnsan ile makine arasında bu denge nasıl kuruluyor?

Yapay zeka henüz emekleme aşamasında ve biz sadece onun şu an eğiticileriyiz desem daha doğru. Çünkü belli bir zamandan sonra gerçekten, bizim onların asistanı olacağımız aşikar. Ben eski bir gamer olarak, yapay zekayı bir oyun alanına benzetiyorum, iyi bir hikayem var ise neden denemeyeyim ki diyorum.  Yapay zeka sadece bir makine hesaplamalar yapıyor ve kendince doğru şeyi size sunuyor, siz de bunun doğruluğunu kendisine teyit ediyorsunuz, böylece aslında sizin bir nevi hayat asistanınız oluyor. İnsan ile makine arasında ilişki biraz daha yol arkadaşlığı gibi umarım dostluk içerisinde bu yolculuk devam eder.


Senaryonun ya da sahnelerin bir kısmının yapay zeka tarafından üretilmesi, film diline ya da anlatı ritmine nasıl etki ediyor?

En başta şunu diyebilirim, yapay zeka henüz hikaye anlatıcısı değil. İyi bir hikaye anlatıcılığı için çok yolu var, çünkü insana özgü şeyler var; kültür, gelenek, hayatı anlama biçimi, gündelik hayatın akışı, muhakeme etme ve bunların hepsinin çıktısı olan duyguların ifade şekli. O yüzden genel olarak iyi bir hikayeniz var ise yapay zeka sadece bunu filmin dili için analitik bir gözlemden geçirerek uygunluğu size sorar.  Aklınızda hiç iyi bir hikaye yok ise, yapay zeka maalesef bu konuda size iyi hikayeler sunmuyor, o yüzden yola çıkarken yapay zeka çok güvenerek çıkmamak gerekli. Bu amaçlar doğrultusunda, karar yine insanda bitiyor aslında.

Yapay zekanın görsel estetik üzerindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsun? Geleneksel kamera ve ışık teknikleriyle kıyaslandığında sana neler kazandırıyor, neler götürüyor?

Yapay zekanın bence en başarılı alanı burası, henüz kusurları olmakla birlikte fakat görsel estetik alanda ciddi anlamda inanılmaz bir hız ile ilerliyor. Ben bunu sinemanın ilk yıllarına benzetiyorum o zamanlar sessiz dönemden sesli döneme geçiş ortalama otuz yıl sürmüştü, yapay zekada sessiz dönemden sesli döneme geçiş sadece sekiz ay içerisinde oldu. Hala reklam estetiğinde bir ışık algısı var çünkü yapay zekanın asıl çıkış mekanizması biraz daha reklam endüstrisi odaklı, fakat bu çok kısa sürede filmmaking için düzeltilebilir bir düzeye gelecektir. 

Projelerinde kullandığın yapay zeka araçlarının (Midjourney, Runway, ChatGPT vb.) sınırlarını zorlarken hangi yaratıcı keşiflerde bulundun?

Yapay zekanın en sevdiğim yanı, anlatılması güç bir bilim kurgu ya da fütürist hikayeleriniz var ise bu konuda istediğiniz kadar sınırları zorluyor olabilmeniz. Aslında yine burada insanın hayal gücüne ve hikaye anlatıcılığına kalıyor. Yapay zeka modelleri bu konuda inanılmaz derecede görsel dünya üretmekte başarılı istediğiniz ve hayal ettiğiniz dünyayı gerçekten görsellik açısından oluşturabiliyorsunuz. Birçok yapay zeka araçları farklı şekilde eğitilmiş şekilde size cevaplar veriyor. Ben bir anda zihnimden geçen tüm hikayelerin bir anda vücut bulacak bir görsele dönüşebileceğini keşfettiğim de çocuksu bir heyecanla büyülendim, sonrasında ben bunu bir film fragmanı olarak yaptığım ARCHAEON ile tecrübe ettim, çok eğlenmiştim.

Yapay zeka ile içerik üretiminde “Özgünlük” kavramını nasıl değerlendiriyorsun? Bir işin gerçekten sana ait olduğunu hissettiğin an ne zaman oluyor?

Ben en başta bir sinemacıyım, benim hayatı anlama biçimim ve bu hayata karşı bir derdim, kaygım var. Bu kaygı zaten sizi bir hikayeye sürüklüyor, bunu yapay zekada da yapabilirsiniz, telefon kamerası ile de çekebilirsiniz ya da prodüksiyonlu bir film ile de gerçekleştirebilirsiniz. Bence buradaki şey insanın kendi duygularını anlatma isteğini yapay zeka ile entegre ederken yapay zekanın büyüsüne çok kapılmamak. Çünkü hikayenizde belli bir zamandan sonra sınırlarınızın bilemediğiniz yere sürüklenmesi çok muhtemel, ben yapay zeka filmleri yaparken insana ait duygu ve hisleri nasıl yakalayabiliyorum diye düşünüyorum. O yüzden özgünlük dediğimiz şey de insanın biraz ne kadar kendi olabildiği ile alakalı. 


Film festivallerinin ya da yapımcı çevrelerinin yapay zeka ile üretilmiş filmlere yaklaşımında gözlemlediğin başlıca önyargılar neler?

Aslında çok fazla ön yargılı değiller, ilerleyen teknoloji ile birlikte nasıl konumlanacaklarının biraz korkusu var. Böyle hissetmeleri de bence anormal değil, işte ben de burada eğer dünya değişiyor ise bizim de buna bir şekilde hikayelerimize devam etmemiz gerektiğini söylüyorum. Henüz uzun metraj film yapılabilecek düzeyde değil yapay zeka fakat bu çok uzak da değil, çünkü film makaralarından dijitale geçince de filmin ruhunun çalındığı ve gerçek filmin makara olduğu söyleniyordu, maliyetlerden dolayı dijitale geçildi. İlerleyen yıllarda da yapay zekaya geçileceğinin tüm herkes farkında sadece bir geçiş dönemindeyiz ve biraz kaygılardan dolayı nasıl bir form bulanacağı konusunda herkesin kafa karışıklığı var, bu çok anlaşılabilir. 

Yapay zekayla üretim yapan biri olarak, bu teknolojinin sinema sektöründeki emeği nasıl dönüştürdüğünü düşünüyorsun? Özellikle genç sinemacılar için nasıl fırsatlar ya da riskler doğuruyor?

Yapay zekayı burada aklayacak değilim, yapay zeka da aslında emek sömürüsü bir sisteminden çıkma. Size imkanlar sunması, bir ürüne daha hızlı ulaşıyor olmanız sizi değerli yapmıyor. En başta reklam piyasasını ele geçirmek isteyen bir sistem aslında tüm yazılım serüveni böyle başlıyor, profesyonel bir film için henüz yeterli değil yeterli olduğu durumda da ben sanmıyorum ki bağımsız sinemacılara daha kolay filmler yaptırsınlar. Burada sadece kendinize şunu söyleyebiliyorsunuz, arkadaşlar ben iyi bir hikaye anlatıcısıyım yapay zeka da olsa bunu yapabiliyorum, bu kadar. Çünkü sistem sizi hiçbir şekilde parlatması üzerine kurulu değil, sizin kendinizi sınadığınız bir alan oluyor. Genç sinemacılar için sadece bir filmin çekim aşamasında ya da bir film çekecekleri vakitte bunu hiç olmazsa simüle edebilecekleri bir alan var, bu konuda destekleyici oluyor. Yapay zekanın sahte büyüsüne kapılmamak gerekli, kendiniz için neye dönüştürdüğünüz bence burada daha önemli.

Yapay zekanın ilerlemesiyle birlikte senin için ‘hikâye anlatıcısı’ olmak ne anlama geliyor? Bu rol gelecekte nasıl bir dönüşüm geçirebilir?

Bence insana ait tek şey bu kalıyor, yani insan olma vasfımızın yapay zekaya karşı kurduğumuz tek şey hikaye anlatıcılığımız. Bizi biz yapan değerler üzerinden düşünebiliyor, muhakeme edebiliyor ve bunun üzerinden doğruyu yanlışı bir şekilde ifade edebiliyoruz. En önemlisi ise duygularımız var, duygularımız olduğu gibi kusurlarımız da var. Artık kusurlu olmanın ve duygularımızın neden bu kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Gelecekte ise bu konuda çekincem var, eğer hikaye anlatıcılığı ve bu bize ait olan duygular da artık simüle edilebilir ve insan olma vasfımız elimizden alınırsa ne olur? Bunu düşünmek biraz bana korkutucu geliyor, sanırım teknofeodalizim dedikleri çağda Elon Musk’ın GPU tarlalarını soğutan serfler gibi çalışıyor olacağız.  


 “The Shadow of Darkness” filmi AI Film Fest Serbia ve Amsterdam gibi önemli festivallerde yer aldı. Bu başarı senin için ne anlam ifade ediyor?

Evet benim için özel bir film, çok isteyerek yaptığım bir film ve bunu yapay zeka üzerinden yaptığım için mutluyum. Herkes bir anda yapay zeka ile bilim kurgu şeyler anlatırken ben sinemanın ilk günü gibi bir vampir hikayesi anlatmak istedim, o yüzden sinemaya olan heyecanımı filmime yansıttığımı düşünüyorum.  Sanki ilk defa sinemanın büyüsüne kapılan o heyecanla yapmıştım, o yüzden böyle bir filmin tarihe isim olarak kalması bile bana mutluluk veriyor. AI film festivallerine seçilmesi ve izleyici ile buluşması benim için çok önemli, benim için festivallere filmlerimin seçilmesi seyirciye ulaşabilirliği ve farklı kültürlerle kurduğu temas oluyor. 

Bu festivallere başvuru sürecinde seni zorlayan, şaşırtan ya da düşündüren özel bir durum yaşadın mı?

Henüz yapay zeka üzerinden film üretimi çok yeni olduğu için aslında fazla yapay zeka film festivalleri henüz gelişme aşamasında. Benim gönderdiğim film festivalleri AI film festivalleri olduğu için sınırlı sayıda ve çok başvuru alan festivaller, nitelik olarak filmimin seçkilere giriyor ve yarışıyor olması bir yandan beni mutlu ediyor tabii. Ben film festivallerine başvuru yapmıyorum, sadece AI film festivallerine filmi başvuruyorum. Çünkü aynı, imkan ve şartlarda üretilmiş film olmadığı için prensip olarak bunun doğru olmadığını düşünüyorum, o yüzden dünyadaki sınırlı sayıdaki AI film festivallerine filmimi gönderiyorum ve seçkiye girmesi halinde farklı kültürlerdeki insanlarla buluşuyor olması beni mutlu ediyor. Gelecek yıllarda daha fazla AI film festivalleri olacağını düşünüyorum ve kendi izleyici kitlesini bulacağına inanıyorum. 

Yapay zeka destekli bir filmin bu kadar ilgi görmesi seni şaşırttı mı? Bu durum, gelecekte yapay zeka ile film üretimine dair sana ne düşündürdü?

Tahmin ettiğimden daha fazla ilgi gördü, aslında kendime dair hikaye anlatıcılığı kısmımda yanılmadığımı yine kendime öğretmiş oldum, çünkü bazen bazı şeyleri doğru yapıp yapmadığını anlayamıyor insan, zamanla anlaşılıyor.  Üstünde çalıştığım yeni yapay zeka projeleri var, bunları daha çok yapay zekanın şu anki imkanları içerisinde değerlendirerek üreteceğim hikayeler olacak, şu an yapay zekanın sınırlarını bildiğim için onun sınırları içerisinde nasıl hikayeler anlatılır diye düşünüyorum. 

Sence festivallerin bu tür yapay zeka projelerine kapılarını açması, sinema dünyasında bir değişimi mi işaret ediyor?

Yapay zeka henüz profesyonel düzeyde bir film için çok uygun değil, bunun için biraz daha zaman var. O yüzden bazı prosedürler ve hukuki yasalar gelecektir. Ama kendince bir form bulacağını ve festivallerde yapay zeka bölümleri olacağını düşünüyorum, yani siz isteseniz de istemeseniz de zaman değişiyor bir şekilde ayak uydurmak zorunda kalıyorsunuz. Şu anki geçiş dönemini biraz daha sinemanın ilk dönemine benzetiyorum, her şey bir sihirbazlık gösterisi gibiydi seyirciyi dehşete düşürmek, şaşırtmak üzerine kuruluydu. Bugün de yapay zeka tam olarak böyle, yakında kendi formunu bulacaktır. Bence bu değişim sürecinde önemli olan sisteme nasıl ayak uydurduğumuz ve bizim ne yaptığımız burada önem arz ediyor.

Son dönemde aldığın bu geri dönüşler ve başarılar, senin kendi yolculuğuna dair nasıl bir iç muhasebe yapmana sebep oldu? Kendini bu noktada nasıl tanımlıyorsun?

En başta kendime söylediğim şey ben iyi bir hikaye anlatıcısı mıyım oldu. Yani bir hikayeyi insanlara anlatabiliyor, geçirebiliyor ya da onları bir serüvene sürükleyebiliyor muyum? Yapay zekayı da bir hikaye anlatma aracı olarak görüyorum, hala birilerine bir hikaye bir dert anlatabilir miyim diye  kendime soruyorum. Ben yaşadığım bu coğrafyada, tahayyül ettiğim her şeyi bir rüyaya inanmak gibi yapabiliyorsam, bunu nerede yaptığımın bir önemi olmadığını fark ettim.  Belki prodüksiyonlu bir film yaparım, belki bir yapay zeka filmi, belki bir tiyatro oyunu, belki bir belgesel, belki bir öykü kitabı. Ben kendimi ifade edebildiğim sürece bir hafıza bırakabilmek, benim için en önemli şey sanırım geriye bizden sadece hikayeler kalıyor. 




Yorumunuzu bırakın