6 Kasım 2024 Çarşamba

Ophelia’yı Kim Öldürdü?

Hakkı Yüksel  |  Ed. Seda İstifciel

“Ben sahtekârım!

Samimiyetsizliğiyle tiksinenim haline.

Sahteliğiyle samimi olana hayranım.

Fark etmemeye hayranım.

İşte bu bir tiksinti.”


Türkiye’de 2024 yılının başından ekim ayına kadar 296 kadın cinayeti işlenirken bu sayıya ek olarak bu on aylık süreçte toplamda 184 kadın da şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Her şeyi bir kenara bırakıp kadın cinayetleri üzerine düşünmek ve tartışmak gerektiği yerde, sanki ortada popüler bir magazin malzemesi var gibi geleneksel ve sosyal medyanın da yardımı ile cinayet haberlerini önce metalaştırıyor, sömürüyor, sonra da her zaman yaptığımız gibi unutuveriyoruz. Belleksiz bir toplum olarak kasım ayında “dubai çikolatası”nı kadın meselesinden daha çok konuşuyor oluyoruz, ne yazık!.. Üstelik bu unutuş, hafıza-i beşerin nisyan ile malulünden öte patriyarkal sistemin bizi bile isteye attığı, boğmaya çalıştığı azgın bir nehir... Shakespeare’in bundan neredeyse dört buçuk asır öncesinde kaleme aldığı ünlü tragedyası Hamlet’te Ophelia’yı yutan nehir de işte bu nehrin aynısı.
Esra Tarhan’ın üzerine çokça şey yazılıp çizilmiş Ophelia’yı, günümüz politik konjonktürü içinde yeniden sahneye taşıması bu açıdan büyük bir önem arz etmekte. “Ophelia- Hamlet Complex” adı ile Ara Sahne’de sahnelenen oyun William Shakespeare’in klasik eseri Hamlet’in, Heiner Müller’in Hamlet Makinası katkısıyla sorgulanmasını performe ediyor.

Oyunda Hamlet, alışılageldik klasik dilinin dışında, biçimsel anlamda da var olan metne katkı sağlayacak dokunuşlarda bulunan yenilikçi, post-modern bir sanat diliyle sahneleniyor. Oyun her şeyin olup bittiği bir andan başlıyor. Hamlet, mezar taşının üzerine uzanmış her zamanki gibi kendi kendine kelimelere boğulurken, Ophelia beyaz bir çarşafın altında hareketsizce sahnenin orta yerinde yer alıyor. O kadar hareketsiz ki sahnenin ortasında yer almasına rağmen Ophelia’yı hemen fark etmiyoruz. “Fark edilemeyen”, yitip giden Ophelia’yı taşıyamayan nehir birden kusup gün yüzüne çıkarıyor. Ve olay örgüsü, parçalı bir anımsamalar silsilesi ile geriye doğru akıp yeniden gözden geçiriliyor. Bu bağlamda “Ophelia- Hamlet Complex”i Shakespeare’in Hamlet’inin bir yeniden yazımı olarak değerlendirmek mümkün. 

Kimdir bu Ophelia? Shakespeare’in trajik karakterlerinden biri. Hamlet’in biricik sevdiceği. Özellikle on dokuzuncu yüzyılda Romantik dönem sanatçılarıyla birlikte masumiyeti vurgulanan, ölümü Merritt, Delacroix, Redon gibi sayısız ressam tarafından tasvir edilen bir figür. Shakespeare’in metninde Ophelia’nın trajedisi şuradan ileri gelir: Babası öldürülür, sevgilisinin onu sevmediğini anlar, hatta sevdiği kişinin babasının katili olduğunu öğrenir, delirir ve sonunda intihar eder. Oysa bu olup bitenler Ophelia’yı sadece bir acıma nesnesi yapabilir. Onu böyle indirgemeci bir yerden okuduğumuzda melodramatik bir karakter haline getirip Romantiklerin yanılgısına düşeriz. Ophelia’nın ardında kaynak metnin de işaret ettiği daha derinlikli bir yapı olmalı. Daha derinlikli bir yapı olmalı ki yaklaşık dört yüz yıldır bizi etkileyen bir karakter olmasını anlamlandırabilelim. İşte Esra Tarhan’ın yönettiği, uyarladığı ve aynı zamanda Ophelia’yı canlandırdığı Ophelia- Hamlet Complex, Shakespeare’in kaynak metnine eleştirel bir gözle bakıp bu derinlikli yapıyı çözme derdinde olan bir oyun.

Ophelia, erkek egemen toplumun kodlarını kabul edip kaderine razı olabilir, çilekeş bir kadın olarak yaşamaya devam edebilirdi. Ancak bunu yapmak yerine gayet bireysel bir durum olan delirmeye ve sonrasında intihara kadar ilerleyebildi. Ophelia’nın olay örgüsü içindeki bu tutumu düşünülmeye değerdir. Daha doğrusu Ophelia’nın trajedisi bu sorgulamanın içinde yatmaktadır. Ophelia, erkek egemen toplumun çoklu mekanizmalarınca mahvedilmiş bir karakterdir. Ancak bu kabulle hareket etmek de Ophelia’nın bizi neden yıllardır böylesine büyülediğini açıklamakta yeterli olmaz. Zira tiyatro ya da tüm edebiyat tarihinin erkek hegemonyasındaki toplumun baskısına uğramış ne ilk ne de son karakteridir Ophelia. Büyük aşkından ötürü mağdur edilmiş ilk kadın da değildir. Bunların hiçbirinde Ophelia’nın neden bizi bu kadar büyülediğinin cevabı yoktur. Öyleyse Ophelia’nın ayırıcı özelliği nedir? Ophelia yirminci yüzyılda Batılı genç kadının ya da ergenlik çağındaki kızların yaşadıkları tipik zorlukların ve duygusal geçişlerinin simgesi haline gelmiştir. Patriyarkal toplum düzeninin kıskacında kendini ifade edemeyen, debelenerek toplum düzeninin kodları içinde kendi çığlığını başka yollarla atan, farklı şekillerde -dilin kendisinin de bizatihi eril olduğunu düşünürsek daha performatif yollarla- yeni ifade araçları geliştiren, histeriye ve nihayetinde bireysel bir başkaldırı şeklindeki intiharla eyleme geçen bir karakter olmuştur. Ophelia kaynak metinde ne hiçbir şeyi sorgulamadan kabul eden, zayıf karakterli, muhtaç bir tiptir ne de arsız bir isyankardır. Shakespeare’in müthiş dengesi içinde kendini geliştirir. 

Ophelia- Hamlet Complex, Ophelia karakterinin sorgulamasını ve kaynak metin eleştirisini şu soruların peşine düşerek yapıyor: Ophelia neden deliriyor, daha doğrusu nasıl oluyor da deliriyor? İdeolojik tahakkümün altında kıvranan bir kadın olarak, toplumsal cinsiyet rolünün gereğini yaparak neden yarasına tuz basıp kaderini kabullenmiyor? Ophelia’nın delirmesinin toplumsal- ekonomik bir temeli var mıdır? Biçimsel açıdan klasik kurguyu kırarak bu soruları kaynak metnin kendisine soran oyun, aynı zamanda seyirci için de bir tartışma alanı yaratıyor.  



Oyunda Ophelia’yı Esra Tarhan, Hamlet’i Evren Akyürek canlandırıyor. İki oyuncu da yüksek performanslı, şahane bir oyun çıkartıyorlar. Enerjileri oyun boyunca bir an olsun düşmüyor. Zaman zaman seyircinin alanına taşan oyun, oyuncuların seyircilerle göz göze gelmeleriyle birlikte alımlayıcının da dikkatini canlı tutmayı başarıyor. Karakterler bazen replikleri değiş tokuş ediyorlar. Oyuncular, kalabalık bir kadrosu bulunan Hamlet oyununun diğer karakterlerine de hayat veriyor. Oyuncuların sahne üzerinde birbirleri ile uyumu, bedenlerini başarılı şekilde kullanmaları, başarılı koreografileri göz dolduruyor. 

Selenay Fidan’ın yaptığı dekor tasarımı da oldukça başarılı. Minimalist bir sahne düzeni oluşturulmuş. Dekordaki tüm ayrıntılar, anlamlı göstergeler oluşturacak şekilde dizayn edilmiş. Ortada kayalık taşlar ve bir mezar, arka fonda sarkan beyaz fonlarla tamamlanmış. Fon bezlerinde hayaletler, Hamlet metninden cümleler kırık vitray camları ve karanlık atmosferi güçlendiren figürler kullanılmış. Oyun içinde Hamlet metninin olduğu kitabın açılıp okunması, sayfalarının yırtılması hem gerekli yabancılaştırma efektini sağlamak hem de oyunun amaçlarına hizmet eden anlamlı göstergeler oluşturmak açısından güzel teknikler olarak düşünülmüş. Final sahnesinde Ophelia’nın sular içindeki çırpınışıysa oyunun en vurucu anlarından biri. Ve dekorun bir sürprizi olarak seyirciyi şaşırtmayı başarmakta. Oyuncuların kostümleri kaynak metindeki karakterlere uygun şekilde, dönemsel formda tercih edilmiş. Kostümlerin sahne üzerinde çıkartılması da yine anlamlar üreten ve metnin amaçlarını destekleyen güzel tercihlerden. Oyun için Alpgiray Kelem’in hazırladığı çok başarılı ve oyuna davetkâr afişi içinde ayrıca bir parantez açmak gereklidir. Metnin ruhunu yansıtan güzel, dikkat çekici ve çarpıcı bir çalışma olmuş.

Oyun, belki Hamlet’i hiç okumamış biri için bir tık zorlayıcı olabilir. Ancak üzerine bunca şey yazılmış bir klasik olarak Hamlet hakkında sıfır bilgi sahibi olmak çok da mümkün değil gibi. 

Oyunun final sahnesinde daha feminist bir bakış açısıyla ve eleştirel bir noktadan Ophelia’nın konumlandırıldığı yeni yer, metne günümüzden, hatta günümüz Türkiye’sinden bir bakışın olduğunu da vurgulamakta. Shakespeare’i tanrısallaştıran tiyatro izleyicileri genelde bu yeni yorumlamalara mesafeli bir tavır almakta. Ancak kültleşmiş oyunların yeniden tekrarından ziyade yeni dille ve yeni bir biçimle sahnelenmesinin her zaman daha olumlu olduğunu düşünüyorum. 

Nasıl ki Ophelia’yı öldüren, kadın olmasına rağmen erkek egemen toplumu yansılayan Kraliçe’nin iddiası gibi “kırılan bir dal” ya da tek başına Hamlet, babası veya abisi değil topyekûn erkek egemen toplumun kendisiyse, ülkemizdeki kadın cinayetlerinin sorumluları da yalnızca katleden bireyler olamaz. O bireyleri yetiştiren toplum da suça ortaktır. Ve o toplum kültürel kodlarını sorgulamakla, kadınlarına özgür yaşam hakkı tanımakla mükelleftir. Yaşadıklarımızın etkisiyle, yaşadıklarımız içinden, sağlam bir dramaturgi ile sahnelenen bu oyunu kaçırmamanızı dilerim.

   


*Fotoğraflar “taksimarasahne” instagram hesabından alınmıştır. Son fotoğraf Wikipedia Ophelia maddesindendir. 


Yorumunuzu bırakın