Kumru Yaren Cengiz | Ed. Seda İstifciel
Balinanın Bilgisi, Önder Şengül’ün ilk uzun metraj filmi. Festival yolculuğuna devam eden film, 2024 Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden iki ödülle döndü. Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda En İyi Görüntü Yönetmeni ve En İyi Müzik ödüllerini alan film hakkında yönetmeni ile konuştuk. Keyifli okumalar dilerim.
Kumru Yaren Cengiz: Kariyer yolculuğunuza baktığımızda uzun süre görüntü yönetmenliği yaptığınızı, “Balinanın Bilgisi” filminin ilk uzun kurmacanız olduğunu görüyoruz. Sizi görüntü yönetmenliğinden yönetmenlik koltuğuna iten neydi? Aslında hedefiniz her zaman bu şekilde miydi? Yolculuğunuzu sizden de dinleyebilir miyiz?
Önder Şengül: Evet, hedef her zaman buydu. Sektöre girmeden önce de senaryo yazıyordum. İşe mutfaktan başlamayı düşündüğüm için kamera bölümünü seçtim. Yazma ve çekme arzusu çok ufak yaşlarıma kadar gidiyor. Fakat 24 yaşına kadar setlere giremedim. Bu alanda üniversite okumayı da başaramadım. Alaylı olarak sektöre girdim ve 2017’de İstanbul’dan ayrılana kadar aktif olarak çalıştım. Kamera asistanı, focus, kameramanlık ve görüntü yönetmenliği yaptığım sırada yazmaya devam ediyor; kısa filmler, klipler, tanıtımlar çekiyordum. Uzun metraj senaryo denemeleri yapıyordum.
Kumru Yaren Cengiz: Yörük bir kadının hikayesinden ilham almanızla bu filmin oluştuğunu kısaca söyleyebiliriz sanırım. Bir erkek yönetmen olarak, sahip olduğunuz erkek bakış açısıyla; kadının ve doğanın merkezde olduğu, ataerkiyle bir mücadele içerisinde olan bir hikaye anlatıyorsunuz. Ekofeminist bağlamda ele alınması gereken bu hikayeyi ortaya koyarken zorlandığınız yönler nelerdi?
Önder Şengül: Ekofeminizm ile yeni tanışıyor olmamdı. Ve acaba bu konunun içselleşmesi için ne kadar zamana ihtiyacım var diye düşünüyordum. Fakat cümlesi çok sağlamdı ve senaryonun teması ile çok uyumluydu, ‘Kadın ve doğa aynı eril tahakküm altında’. Hikayeyi üzerine kurmak için güzel bir cümleydi bu.
Kumru Yaren Cengiz: Kadın bakış açısına ve deneyimlerine ihtiyaç duyduğunuzda nerelere başvurdunuz? Bu noktada bir açık/eksik hissediyor musunuz filminize dair?
Önder Şengül: Dişil tarafımı sorguluyordum. Eril dişil ayrımı konusunda netleşmeye çalışıyordum. Bu kendimle çelişmemem açısından önemliydi çünkü. Nasıl bir ağacın katledildiğini görmek ve empati kurmak için ağaç olmaya gerek yoksa, kadının yaşadıklarını görmek için de o cinsiyete sahip olmak gerekmez bence. İnsan olmak yetmez mi bunun için? Yetmeli bence. Kaldı ki, filmi bir kadın hikayesinden ziyade, içindeki potansiyeli keşfetmesi ve ortaya çıkarması gereken bir insanın hikayesi olarak kurguladım. Ve orada başka güçlü bir cümle vardı önümde ‘Tüm insanlığı doğuran kadın’. İnsanı potansiyelini doğurmak üzere olan bir kadınla anlatmaya çalışmak çok makuldü.
Kumru Yaren Cengiz: Filmde, eril tahakküm altındaki düzeni oldukça keskin bir şekilde çizmeye çalıştığınızı düşünüyorum. Bu tercihiniz filmdeki mistik havayı ve gri alanları artırmış sanki biraz. Karakterlerin bakış açıları tek kutuplu ve katı. Karakterleri bu şekilde kurmanızdaki sebebi merak ediyorum. Biraz senaryodan ve karakter yazımından konuşabilir miyiz?
Önder Şengül: Evet mistik alan yani kadının doğayla sezgisel alışverişi ile sert eril egemen sistem ciddi kontrast yaratıyor. Fakat bu tasarladığım bir şey değil, çıkan sonuç. Karakterlerin bakış açıları ise, evet sert fakat tek kutuplu değil bence. Çünkü muhtar korumaya çalıştığı sistemde kendine göre haklı argümanlara sahip. Yörük kadını ise içsel olarak eril düzenden dişile doğru bir değişim sürecinde. Bu noktada muhtarı erilin yörük kızını ise dişilin temsili olarak tasarlamaya çalıştım ve bir alegori oluşması için uğraştım. Burada beni ve muhtemelen filmi de en çok zorlayan bu alt katmandaki eril-dişil dengesi meselesi oldu. Yani asıl vurgulamak istediğim tema oldukça soyut ve filmin felsefi katmanında yer alıyor. İlk uzun metraj yönetmenliği için riskli bir durumdu. Bu konudaki geri bildirimler yönetmenlik serüvenimde kendimi tanımam için değerli olacak.
Kumru Yaren Cengiz: Filmde aslında oldukça şamanik ve spiritüel noktalar var. Doğa ve kadın eşleşmesi ekofeminist okuma yaparken aslında çoğunlukla negatif olarak değerlendirdiğimiz bir şey çok kısa bir şekilde özetlersek. Fakat spiritüel dünyada bu tam olarak böyle değil. Kadının yaratıcı enerjiyle olan bağını, rahim-sakral çakra yaratıcılığını, doğanın ve bedeninin kendi döngüsünü yaşarken ihtiyacı olan gücü kendinde sakladığını spiritüel sohbetler içerisinde ele alabiliriz. Filmde de bunları okumak mümkün. Filmde bunu merkeze almış olduğunuzu okuyabiliyoruz ayrıca. Bunun sebebi nedir? Sizin yönetmen olarak bunu tercih etmenizde spiritüelizmle kişisel bağınızı değerlendirebilir miyiz? Biraz bundan bahsedebilir misiniz?
Önder Şengül: Ben göründüğünden daha fazlası olduğuna inanan biriyim. Şamanizm kadar kuantum fiziğini de amatör olarak takip etmeyi severim. Enerjinin varlığı ve dengesi konusundaki sohbetleri severim. Bu tarz anlatıları ve kadim öğretileri takip ederim. Fakat bunları ayaklarımı yere basarak yapmaya çalışırım. Sanatı ve sanatın gücünü bu noktada değerlendirmek bana keyif veriyor. Yani ortaya çıkan bir fikrin artık kendi enerjisine sahip olan bir varlık gibi değerlendirilmesi düşüncesi bana nedense eğlenceli geliyor. Ve bu varlık kendisini görsel ya da işitsel olarak somutlaştırma yoluna gidiyor diye düşünüyorum. Bu noktada aslında sinemada görsel olarak temsili karakterler, olgular ya da olaylar yaratıyoruz. Eğer yüzeydeki bu durumlardan derinlerdeki felsefi tartışmaya inmeyi başarabilirsek mesaja ulaşabiliriz. Ama işte o köprüyü atmak kolay değil. Bu sırada negatif olanın doğa-kadın eşleşmesi değil ikisinin de eril düzen tarafından geri plana itilmesi olduğunu düşünüyorum.
Kumru Yaren Cengiz: Başroldeki kadın karakterin, pozitif bilimlere oldukça karşı olduğunu görüyoruz aslında. Bu bir noktada karakterin negatif bir yerde konumlanmasına sebep oluyor seyirci için. Doğaya ve kendi bedenine duyduğu güven anlaşılır ve okunabilir olsa da bazen bazı durumlarda yardım gerekebilir. Filmin de ilk doğum sahnesinde de son doğum sahnesinde de bunu görüyoruz aslında. Küçük veya büyük bir yardım gerekiyor. Bu kadar radikal bir duruşun sebebi nedir?
Önder Şengül: İnsanın kendi gücünü keşfetmesi ve açığa çıkarması illaki riskler ve engeller barındıracaktır. Tek başına doğum hikayesi bunun bir metaforu sadece. Fakat yanlış anlaşılmaları da haklı buluyorum. Duruma yüzeysel ve çok rasyonel baktığımızda sıkıntılı bir mesaj gibi duruyor. Eğer bu filmden gidin çocuğunuzu ormanda tek başınıza doğurun mesajı çıkıyorsa ciddi bir estetik sıkıntısı var demektir. Gördüğünüz şey ile vermek istenen arasındaki o değerli köprüyü atamamışız demektir. Sanırım bu izleyenden izleyene değişecek bir durum. Fakat şöyle de bir şey var, hikayesini duyduğum gerçek kadın bütün çocuklarını bu şekilde ve ormanda doğurmuş. Acaba çevresine böyle bir mesaj mı vermeye çalışıyordu. Ben onun hikayesini duyduğumda insanlığın potansiyeline dair güçlü bir duygu hissettim.
Kumru Yaren Cengiz: Filmin çekim sürecinden bahsedebilir misiniz?
Önder Şengül: 14 kişilik bir ekip, bir kamera ve boom. Gerisi arkadaş desteği, köylünün desteği, amatör tiyatro oyuncularının desteği. Üç haftalık bir çekim takvimiz yaptık. Uzun bir ön hazırlık süreci geçirdik. Bir yıl kadar da post aşaması oldu. Olabilecek en düşük imkanlarda elimizden geleni yapmaya çalıştık. Bence güzel de bir iş çıkardık.
Kumru Yaren Cengiz: Biraz festival yolculuğunuzdan bahsetmek istiyorum. Antalya’dan ödüllerle döndünüz. Bundan sonra süreç nasıl ilerleyecek sizin için? Vizyon tarihi gibi bir durumdan bahsedebilir miyiz?
Önder Şengül: Henüz vizyon tarihi belirlemedik. Biraz daha festivallere başvururuz diye düşünüyoruz. Antalya filmimizin seyirci ile buluşması açısından çok değerliydi. Film seyirci ve juri ile büyük perdede izlenirken çok heyecanlıydım. Bu müthiş bir duygu. Ödüller ayrı bir güzellik kattı tabii. Filmin biraz daha duyulmasını sağladı.
Kumru Yaren Cengiz: Sizin görüntü yönetmenliği kariyerinizi konuştuk. Filminizde görüntü yönetmenliği koltuğunda Murat Has oturuyor. Ve ödül aldığınız dallardan biri de bu alan. Bu noktada nasıl bir ilişki kurdunuz çekimler sırasında? Bunu merak ediyorum.
Önder Şengül: Murat ile kamera asistanlığımızdan beri arkadaşız. Sinemaya, sanata, hayata bakışını çok taktir ederim. Ricamı kırmadı ve bu işte bizimle oldu. Kamera onun elindeydi ve ben biraz estetik bir tercihten biraz da yavaşlamayalım diye monitör kullanmadım. Sadece açıları belirledim ve tüm insiyatifi ona bıraktım. Güzel gönlü ile güzel gözü birleşmiş demek ki.
Kumru Yaren Cengiz: Balinanın Bilgisi’nde oyuncu yönetimi konusunda sıkıntılar yaşadınız mı? Birkaç isim haricinde profesyonel oyunculuk deneyimi olmayan bir kadro ile karşı karşıyayız. Bu durum, ilk uzun metraj yönetmenlik deneyiminizde ne gibi avantajlar ve dezavantajlar sağladı?
Önder Şengül: İlk uzun metrajım olduğu için oyuncu yönetiminde bana esneklik ve güven verdi tabii ki. Bu sırada setteki tek profesyonel oyuncu Şamil Kafkas’dı. Ve tabi onun sette oluşu diğer oyuncular için motivasyon kaynağıydı. Tabii ki oyuncuların kamera deneyiminin olması, olgunlaşmış refleksler açısından sette büyük kolaylık yaratırdı, fakat içlerindeki heyecan ve güçlü motivasyonları gayet yeterliydi.
Kumru Yaren Cengiz: Tüm cevaplarınız için teşekkür ederim. Ödülleriniz için de tebrik ederim. Yolunuz açık gişeniz bol olsun. Son olarak seyircilere/okuyuculara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Önder Şengül: Çok teşekkür ederim. Müzik ekibi ve görüntü ekibi gönülden ve titiz çalıştılar gerçekten. Bu şekilde ödüllendirilmelerinden dolayı çok mutluyum. Umarım film içindeki ışığı seyirciye yansıtmayı başarır.