Orhun Atmış | Ed. Seda İstifciel
Orçun Kaya’nın İkinci Sergisi: ‘Hayatın Akışına Güven’
Orçun Kaya’nın “Hayatın Akışına Güven” isimli kolaj sergisi 13 Temmuz’a kadar Moda’daki Tribu kafenin duvarında görülebilir.
Bir yandan Moda Caddesi’ne çıkan ara sokağın kaldırımında içeceğinizi yudumlarken kafanızı kafeye çevirdiğinizde gördüğünüz kolajların hikâyelerini merak edebilirsiniz. Bu merak sizi kolajlara yaklaştıracak. Hepsinde tek tek incelenecek detaylar var. Örneğin kolajların bir kısmındaki mektuplar ilk anda gözünüze çarpıyor. Dikkatli bakarsanız okuyabiliyorsunuz. Birinde bir baba oğluna yazmış. Kaya’nın bu sayfaların üstüne eklediği fotoğraflar, görseller, desenler ve diğer nesneler tam da bu anda sizi başka birinin özeline direkt olarak dahil olmaktan uzaklaştırıyor. Kolajlardaki eşyaların, fotoğrafların ve nesnelerin büyük çoğunluğu sahaflardan bulunmuş.
Diğer kolajlarda insan, ev ya da vesikalık fotoğrafları dikkat çekiyor. Hepsi hayatın içinden manzaralar. Vesikalıkların bazıları çay poşetlerinin içinde, serginin mizahi yönü burası. Zaten fotoğraflar da sararmış (demlenmiş). Hayatın içinden manzaralar demiştik. Sanat da spor da hatta varoluşsal sorgulamalar da buna dahil. Bu bakımdan bütün kolajlar birbiriyle bir bağlantı içinde. Bu bağlantı da Kaya’nın her kolajında bulunan kırmızı iplerle gözler önüne seriliyor.
“Hayatın Akışına Güven” sergisi Orçun Kaya’nın Tribu’daki ikinci sergisi, diğeri geçen yıl açılmış. Kaya kolajdan önce başarılı bir fotoğraf sanatçısı. Arşivinde birçok müzisyenin, oyuncunun fotoğraflarının yanı sıra tiyatro sahnesinden prova fotoğrafları ve bu oyunların afişleri için çekilmiş renkli fotoğraflar yer alıyor. Başta hobi olarak gördüğü kolaj kendisine iyi geldiği için son 10 yılda ilgisi giderek artmış. Basit kes-yapıştırlar yapmak istemediğini şu sözlerle anlatıyor: “Hepsinin bir anlamı ve hikâyesi olsun istiyorum. Birisi baktığı zaman bir şey hissetsin ya da kendi kendime bakarken bile bir hikâye anlatsın.” Kaya’nın kolajları dediği gibi “boş kes-yapıştır”lar değil ve hepsi hem ayrı ayrı hem de bütünüyle bir hikâye anlatıyor.
Funda Dükmeler’in Sergisi Bina’da
Eğer Moda’da Tribu kafede Kaya’nın eserlerini görüp kahvenizi içtiyseniz, hemen oradan sergi turunuza meşhur Kadife Sokak’tan devam edebilirsiniz. Barlar sokağının bilinen mekânlarından Bant Mag.havuz / Bina’da 22 Haziran’a kadar Funda Dükmeler’in ikinci kişisel sergisi “Sonbahar, Kış, İlkbahar, Yaz” görülebilecek. Sergi, bizleri, her mevsimin değişim gücünü ve doğanın, insan ruhunu da iyileştiren derin dönüşümünü keşfetmeye davet ediyor. Eserlerde; sararan yapraklardan, beyaz örtüye, taze filizlerden, rengarenk çiçeklere kadar her mevsimin izlerini görmek mümkün. Her bir eser, doğanın değişen ritmiyle uyum içinde büyüyen ve değişen bitkilerle, toprağın tarihiyle ve kültürel mirasıyla harmanlanmış bir anlatı sunuyor. Ayak izleri, endemik bitkiler üzerinden insanın kökleriyle olan bağını ve doğayla etkileşimini vurguluyor. Her adımda, geçilen her yolda, ruhumuzun iyileşen ve büyüyen tarafı, ayaklarımızın altında yeşeren bu çiçeklerde hayat buluyor.
Bomonti’de ‘Saklambaç Oynarken’
Avrupa Yakası’nda ise bu hafta Yapı Kredi bomontiada’da Aylin Eskinazi’nin “Saklambaç Oynarken” isimli sergisi açıldı. Bu sergi de 22 Haziran’a kadar görülebilecek. Sergi, GALERİ’de her gün 12.00-21.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Çocukluk yıllarından bugüne taşıdığı içsel sorgulamalarını, modern grafik estetiğini yansıttığı tuvallerine özgün ve derinlikli bir dille aktaran Eskinazi, “Saklambaç Oynarken” sergisini hayatla ve insan olma kavramıyla ilgili oynadığı metaforik bir saklambaç oyunu üzerinden şekillendiriyor. Eskinazi’nin eserlerinde doğayla ve sanat tarihinin eski usta ruhlarıyla kurduğu kadim bağ, insanın özünden uzaklaşmış haliyle karşılaştırıyor, yüzleştiriyor.
Doğayla insanın birliğini vurgulayan eserlerde, zamansız hikâyeler iç içe geçiyor. Eskinazi’nin her tablosu, izleyiciyi derin sularda gezinmeye, kendi köşelerinden çıkıp özgürleşmeye çağırıyor. Sanatçı, “Belki o zaman bizler de gönül gözlerimizle yeni baştan bakabiliriz, tıpkı doğanın yüksek ruhları gibi.” diyerek izleyicisini içsel bir yolculuğa davet ediyor.