Kumru Yaren Cengiz | Ed. Seda İstifciel
Hakkı rolünde Bülent Emin Yarar göz doldururken filmin oyuncu kadrosu oyunculukta başarılarını ispat etmiş isimlerden oluşuyor. Hülya Gülşen Irmak, Özgür Emre Yıldırım, Cem Zeynel Kılıç, Duygu Gökhan gibi isimler oyuncu kadrosunda yer alıyor.
Asla yapmam dediğiniz neler var? Gerçekten asla yapmaz mısınız? Daha önce başınıza gelen ama asla yapmamış olduğunuz durumlar ile tamamen varsayımlar üzerinden kurduğunuz asla yapmam önermeleri aynı geçerlilikte midir? Birini yargılarken onun ayakkabısını da giyip onun yürüdüğü yollardan yürümek gerekmez mi?
Şuradan bir define bulsak, piyango çıksa, tanımadığımız uzaktan bir akrabamız ölse ve hanlardan-hamamlardan oluşan mirasını bize bıraksa ne güzel olurdu değil mi?
Hakkı tam da bunu yaşıyor. Kendi halinde, mülayim, neşeli, ailesine özen gösteren, eşine ve çocuklarına olabildiğince ilgili olan Hakkı evinin bahçesindeki ağacın köklerinden birini kesmek için yaptığı kazıda tarihi eser buluyor. O ağaç o ev yapılmadan önce de oradaydı. Ama artık köklerinden biri evinin duvarını sarmıştı. Ev için çok tehlikeli bir durumdu. Acilen düzeltilmesi gerekiyordu. Hakkı da ailesi için güzel şeyler yapmak, çocuklarını okutmak, eşiyle patronu olacakları bir dükkan açmak istiyordu. Çünkü o ağacın o kökünü kesmek için bile gerekli olan ekipmanı bacanağından almak zorundaydı.
Tam bu noktada o tarihi eserleri satması gerekmez miydi? Kendi evinin bahçesinden çıkan bu “mucizeler” onun ve daha doğmamış torunlarının kurtuluşuydu. Aslında kendisi “belediyeden izinli” tur rehberiydi ve Bergama Kültür Mirası’nın başına gelenleri hem Bergama’nın yerlisi olarak hem de tur rehberi olarak çok iyi biliyordu. Çalınıp götürülen Zeus Tapınağı’ndan kalan küçük hediyelik eşyalar, buzdolabı magnetleriydi. Başa gelen çekilir misali… Koskoca tapınak çalınıp götürülmüşken Hakkı’nın bahçesinden çıkan şey Hakkı’nın tek kurtuluşuyken bundan vazgeçebilir miydi? Bu fikrin uğruna kendi kuyusunu her iki anlamda da kazıyor olabilirdi. Eserlerin evinin altındaki arazide yer alması ile yere vurduğu her darbe evinin, yuvasının, yaşamının köklerini-temelini derinden sarsıyordu. Ev yavaş yavaş iki anlamda da çökmeye başlamıştı. Ailesi ile ilgili olan Hakkı gitmiş kafasını bu kuyudan çıkarmayan ve dahasını arayan Hakkı gelmişti. Çocuklarını görmüyor, eşinden haberi olmuyordu. Ev her darbesinde daha çok sarsılıyorken canından dahi korkmuyor ve aramaya devam ediyordu. Bu kibir ve gözü karalığı ile geleceğinin peşinde olan Hakkı sahip olduklarını da kaybetti. Kuyusundan sultan olarak çıkmayı isterken kendi elleriyle kendi mezarını kazmış oldu.
İnsan psikolojisini, sahip olduğumuz Hybris kusurunu Antik Yunan’dan beri okuyoruz, izliyoruz. Katharsisimizi yaşayıp o hybristen uzak durmak için yapıyoruz. Bu noktada Hakkı da bu eserler arasında yer alan bir ilk uzun metraj film olarak karşımıza çıkıyor.
Oyunculuklar en ufak bir kusur içermiyor demek abartı olmaz. Bülent Emin Yarar Hakkı figürünü ve dönüşümünü tam bir özdeşlik ile canlandırıyor. Gerçekçi ve doğal bir oyunculuk ile senaryonun gerekliliklerini yerine getiriyor. Neredeyse sahnede Hakkı’nın yer aldığını düşünerek Bülent Emin Yarar’ın oyunculuk şovu yaptığını söylerken diğer oyuncuların da senaryoya tam bir hizmet içerisinde olduğunu, gerçekçi ve doğal bir performans içerisinde olduklarını söylemek gerek.
Hakkı figürünün mantığını kaybetmesi ile hikayenin ritmi ve planlar da gerçekçi ve doğal akıştan yavaş yavaş saparak Hakkı’nın dönüşümü ile paralel bir şekilde dönüşüyor.