Oya Akman’ın tasarımda 50 yılına odaklanan “Yarını Bugün Seç / Oya Akman ile Tasarımda 50 Yıl” adlı sergi, 14 Eylül’de Decollage Art Space’de açıldı. Yeni sezonda dopdolu bir program ile karşımıza çıkan Decollage Art Space, sezonun ilk sergisinde tasarım konusuna mercek tutuyor. 2022 Dünya Cam Yılı’na paralel gerçekleşen sergi, sanatçının üretimine kapsamlı bir bakış sunan eserlerin yanı sıra ilk kez gösterilecek çalışmalarına da yer veriyor. Cam Çağı olarak adlandırılan günümüzde cam ile ilişkisi, üretim pratiği ve ilham noktalarını tasarımcı Oya Akman’dan dinledik.
Seramikten plastiğe, tekstilden cama birçok alanda çalışmalarınız mevcut. Ancak sizi ağırlıklı olarak cam üzerine üretimlerinizle tanıyoruz. Cam ile çalışmayı nasıl tanımlarsınız?
Cam çok keyifli bir malzeme. Şeffaf olması önünüzü çok açıyor. Teknik olarak çok fazla oynamanıza imkân tanıyor. Sonsuz bir karışım. Bu malzeme ile her şeyi yapabilir, her hayalinizi gerçekleştirebilir, her türlü tekniği kullanabilir ve yeni teknikler geliştirebilirsiniz.
Sanatçıların geliştirdiği teknikler otomatik teknolojisine de yön verebiliyor. Benim Paşabahçe’de çalıştığım yıllarda bir tasarım yaptığınızda el imalatıyla üretilirdi. Satış aşamasında çok talep gelirse o ürün otomatik üretime çevrilirdi. El imalatında ustanın becerisi, geliştirdiği tekniği, eklentileri, tasarımcı ve ustanın birlikte çalışması sonucunda ortaya çıkan farklılıklar… Bunlar aslında otomatik teknolojisini de geliştiren etmenler. Yani iş sanattan seri üretim ve otomatik teknolojisine yeniliklere dek uzanıyor. Camda çok küçük bir düşünce müthiş bir sanat olayına evrilebildiği gibi bunun yanında o düşünce tümüyle otomatik teknolojilerinin gelişimine de katkı sağlayabiliyor.
Sanat hayatınızın 50. yılındasınız. Bu 50 yılda teknolojik anlamda da birçok değişim oldu. Bunca yılda kullanılan malzemeler, disiplinler ve teknolojik gelişmeler üretimlerinizi etkiledi mi? Örneğin üretimlerinizi zamanla otomatikleşmeye teslim ettiniz mi?
Eskiden ustalara, bir prototip oluşturmak için benzer boyutlarda kalınca cam üfletip, kristal dekorculara kestirerek, yontturarak istediğimiz tasarımı kalıp yaptırmadan, cam olarak elde edebiliyorduk. Daha sonra bu ustalar cam heykel bile yapmaya başladılar.
Otomatik teknolojisi bambaşka bir dünya diyebiliriz. Otomatik makineleri, kalıp sistemlerini çok iyi bilmeniz gerekiyor. Tasarımınızdan ödün vermeden çok yüksek randımanla üretilmesi gerekiyor. Bir cam ürüne baktığınızda özellikle yansımalar çok önemli, yansıma kurallarını ürününüze iyi yerleştirirseniz farklı etkiler elde edersiniz. Örneğin benim çoğu tasarımımda karşıdan bakılan ile içine bakıldığında görülen farklıdır ve bambaşka etkiler yaratır. Yansımalar, optik etkiler, fizik kuralları, oyunlu tasarımları çalışmalarımda sıklıkla kullanırım. Yani tekniği iyi anlayıp öğrenip bu tekniği nasıl etkili kullanabilir veya geliştirebilirim diye düşünmek gerekiyor. Rahatlığı, ergonomisi, tasarımı, kapladığı alan, kendi içindeki dengesi, kullarken verdiği keyif gibi birçok önemli unsur söz konusu.
Geri dönüşüm ve sıfır atık günümüzde hepimizin öncelikleri arasında yer alıyor. Cam plastiğe nazaran tercih edilen ve çevreye zararı doğada çözümü plastiğe oranla çok daha az olan bir malzeme. Peki cam üretiminden artan atıkların dönüştürülmesi bu alanda sıfır atık ve ileri dönüşüm prensibini uygulayabilmek mümkün mü?
Her fabrikanın, ürün tipinin kendine göre farklı cam formülleri olabiliyor. Soda camı, kristal, borosilikat cam gibi. Cam üretiminden artan atıklar, kırıklar kendi fabrikalarında alıp toplanıp direkt üretime katılabiliyor. Ama farklı formüllü atıklar ile zor. Atık camların formüllerinin birbirine uygun olması da gerekiyor.
Bu duruma ekonomik sürdürülebilirlik açısından da yaklaşmak lazım. Ürünün uzun süreçlerde üretilip çok satılabilmesi de önemli. Otomatik üretimde kalıp maliyeti özellikle çok kollu makinelerde çok yüksek. Ürünün bu masrafları çıkartması, çok kâr getirmesi, bunların yeniliklere ve yatırımlara dönüşmesi önemli. Geri dönüşüm malzeme açısından mümkün ancak üretim ve satış aşamasında farklı faktörler devreye giriyor.
Üretilen ürünün uzun süre satılması, yani tasarımların zamansızlığı da çok değerli. Benim 83’de tasarladığım bira bardakları şu an hâlâ satılıyor örneğin.
Tasarım yolculuğunuzda 50. yılınızdasınız. Üretimleriniz ilk defa bu kadar kapsamlı ve geniş bir seçkiyle izleyiciyle buluşuyor. Bu size ne hissettiriyor?
Tabii bu sergi çalışmaları kapsamında çok geçmişe gittim. Geçmiş çalışmalarımı görüp mutlu olduğum gibi psikolojik olarak stres yaşadığım anlar da oldu. Tasarladığım binlerce tasarımı görünce sevinip, şaşırıp birden kendimi yorgun hissettiğim anlar oldu. Haftada 70 tasarım ürettiğimiz zamanlar oluyordu. Dokuz sene tam zamanlı çalıştım, bu dönemde çıkan tasarımlarımın miktarı çok fazla. Her sene yurt dışı fuarlara katılırdık. Frankfurt Ambiente bunlardan en önemlileriydi. Dönüşte nerdeyse ansiklopedi kalınlığında raporlar hazırlardık. O yılın yenilikleri, gelecek öngörüleri, rakipler vs.
Dereceleri farklı iki fırınım var. Bütün malzemelerimi, eksiklerimi alıp yeniden üretim aşamasına geçtim. Bu da çok heyecan vericiydi. Pandemi döneminde bir süre onlarla çalışmaya, üretmeye ara vermiştim, yeniden aktif üretime dönmek çok keyifliydi. Geçmişten sakladığım çok özel kataloglar ve eski üretimlerim de ortaya çıktı.
Ambiente’de 2003’ten 2012’ye kadar Oya Design markamla kendi standım vardı. Bu fuarda size yer vermeden önce sizden yaptığınız işleri istiyorlardı. Önden ürün fotoğraflarınızı gönderiyorsunuz, ondan sonra sizi fuara kabul edip etmeyeceklerine karar veriyorlar. İkinci aşamada ise sizin ürünlerinizin seviyesine uygun alandan yer veriyorlar. Mesela bana hep Orrefors, Kosta Boda, Ittala, Alessi gibi en önemli firmaların olduğu kattan yer verdiler.
Bir dönem yurt dışında yaşamışsınız. Bunun üretimlerinize etkisi nasıl oldu?
Kanada’ya ilk gittiğimde cam konusunda ne bilmiyorum, ne öğrenmeliyim üzerine yoğunlaştım. Mesela “pate de verre” tekniğini çok iyi bilmiyordum. Bununla ilgili çok yayın da yoktu zamanında. Pate de verre ve füzyon teknikleri üzerine dersler aldım. Bu bilgiler çerçevesinde öğrendiklerim, bana her şeyi kendimin yapabileceğime dair çok büyük bir cesaret verdi. Üretimlerime ünlü mağazalarda, ünlü isimlerin yanında yer verilme önerisi bambaşka güven verdi. Ders aldığım cam okulu bana otomatik üzerine ders vermemi teklif etti. Orda firmam vardı, bir süre de gidip gelerek çalışmayı sürdürdüm. Global pazarı ne kadar iyi bildiğimi gördüm.
Aldığınız birçok ödül var. Bu ödüller çalışma motivasyonunuzu nasıl etkiliyor?
Bu ödülleri aldığınızda bundan sonra sıradan bir şey yapmamanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Çok büyük mutluluk olmasının yanı sıra bu durum bir stres de yaratıyor. Bir sonrakinde hep daha iyisini yapmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Bir yol çiziyorsunuz, hedefinizi de tekrar oluşturuyorsunuz. Tüm bunlar büyük tanınırlıkları sağlıyor. Tahmin edemeyeceğiniz davetler, mailler alıyorsunuz. Özellikle Pentawards’dan sonra bana ulaşan yabancı sürpriz markalar oldu.
Ankara Kavaklıdere’de geçen çocukluğunuz ve ailenizin bağcılık ile uğraşması, geçmiş anılarınız tasarımınıza ilham veren süreçlerdir diye tahmin ediyorum. Size nasıl etkileri oldu?
O zamanlardan hayatıma etki eden çok önemli iki figür var. Biri büyüteç, diğeri uçurtma. Ailem çok eski İstanbullu. Karaköy Salı Pazarı’nda Sandıkçızadeler olarak anılırlarmış. Anneannem ve dedem bir görev nedeniyle Ankara’da bulunup üzüm bağı satın almışlar. Dedem de aynı zamanda ressamdı. Bana çocukken bir büyüteç vermişti. Kendisi tablolarını resmederken bana da büyüteçten gördüklerimi çizmemi, detayları görmeyi öğretti. Bu bana detaycılık yeteneğini kazandırdı.
Yine o dönemlerde kendi uçurtmalarımızı yapardık. Hangisi daha iyi uçuyor, hangi malzeme, büyüklük daha uygun, hangi renk daha güzel görünüyor diye incelerdik. Hayatıma çok özel bakış açıları katan anılardı.
Genç tasarımcılara ya da tasarımcı olmak isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Öncelikle işin mutfağına girmeliler. Tasarladıkları şeyi üretebilmeliler. O bambaşka bir deneyim. Şu anki şartlar da çok müsait, kendi satışınızı kolayca yapmanız da mümkün. İTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde hocalık yaptım. Şimdi de Medipol Üniversitesi’nde Endüstriyel Tasarım Bölüm Başkanı’yım, birlikte çalıştığım gençlere de deneyimlerimi aktarmaya çalışıyorum. Bazıları kazandıkları burslarla yurt dışında çok güzel yerlerde eğitimlerine, kariyerlerine devam ediyor.