15 Ekim 2024 Salı

Kentin Silinen Hafızasını Hatırlamak Üzerine

Orhun Atmış  |  Ed. Seda İstifciel

Osman Bozkurt’un “Hatırla” adlı sergisi Merdiven Art Space’te 26 Ekim’e kadar ziyaret edilebiliyor. Kentin sosyal coğrafyası, mimarisi ve kültürel tarihini inceleyen sanatçının sergi kapsamındaki çalışmaları demografi, kentleşme ve haritacılık üzerine yürüttüğü metodik araştırmalara dayanıyor.

Günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen inşaat manzaralarına çoğu zaman dönüp bakmayız. Kafamızı çeviririz. Yaklaşmayız. Zaten metal panellerle kapatılırlar, görülsün istenmez o yıkıntılar. Fiziksel varoluşlarını tamamlamış olan bu yıkıntılar hafızamızda ise önemli yer kaplar. Eğer yıkılan kendi evinizse zaten kokunuz duvarlara sinmiş gibi hissedersiniz, yıkılınca tüm anılarınız da yok olmaya, hafızanızda gitgide silikleşmeye, unutulmaya yüz tutar. Bazen kendi eviniz olmayabilir ama yan komşunuzun evi “kentsel dönüşüme” girer. Yine de her gün önünden geçmişsinizdir, yan daireden sesler işitmişsinizdir, “hatırınızda” yer etmiştir tüm bunlar. Bu kadar yakınınızda olması da gerekmez, her an her yerde karşılaşabilirsiniz birbirine benzeyen bina yıkıntılarıyla. Eğer biraz daha yakından bakmayı tercih ederseniz, o “molozlar” da bir şey söyler, bazen bir şey anlatır insana. 

Bozkurt’un “Hatırla [Remember]” sergisi de İstanbul’da süregelen yıkım, inşa sürecine tanıklıklarından yola çıkıyor. Zaman ve hafıza kavramlarını sorgulayan sanatçı, fotoğraf, video, heykel, ses ve yerleştirmelerle molozlaştırılmış bir kentin silinen hafızasını somut kanıtlarla izleyiciye hatırlatıyor.


Domestik Arkeoloji

Sergi, Merdiven Art Space’in iki katına yayılıyor. Sanatçı sergiyi zihninde yukarıdan kurmaya başlamış. İkinci katta yer alan “Domestik Arkeoloji (2020)” videosunun serginin “core” işlerinden biri olduğunu söylüyor, yani serginin önemli bir kısmının kaynağını bu videoda görebiliyoruz. COVID-19 pandemisinde zorunlu kapanmalar nedeniyle herkes evlere çekilirken inşaatların bir kısmı da durmak zorunda kalmıştı. Bozkurt’un çatıya açılan küçük bir penceresi olan stüdyosun yan apartmanı da bunlardan biriydi. Balkonu bulunmayan “şanssızlardan” olan sanatçının nefes almak için kullandığı bu çatının komşu çatısında ise kayda değer güzellikte kiremitler yer alıyordu. Videoda bu kiremitlere nasıl ulaşıp, her birini arkeolog titizliğiyle kayıt altına aldığını izliyoruz. Osman Bozkurt, aslında fotoğraf temelli bir sanatçı. Tarih alanında çalışmalar yapmış, arkeolojiyle de ilgilenmiş. 

Kiremitler

Hemen kafamızı çevirdiğimizdeyse bu kiremitleri yanı başımızda görüyoruz, detaylarını inceleyebiliyoruz. Kiremitleri tutan eller sanatçının kendi ellerini temsil ediyor... Bozkurt’un ilk bulduğu kiremitler Marsilya kiremitleri olmuş. Birçok projesinde yerel tarihle de ilgilenen bir insan olduğu için, Pangaltı bölgesinde yer alan evdeki bu Marsilya kiremitlerini hemen tanımış. Yaklaşık 150 yıllık olduklarını söylüyor. Müthiş detaylar görebiliyorsunuz bu sanat eseri haline gelen kiremitlerde. 

Kiremitlerden biri de Selanik kiremiti, Osmanlı Yahudi ailesinin üretimi. 1800’lerde üretilen bir kiremit o da. Serginin bu katında Amira Akbıyıkoğlu Arzık’ın sergi üzerine metninde vurguladığı gibi Bozkurt’un yıllar boyu katman katman kazmaya devam ettiği konu ve süreçleri içeren işleri yer alıyor. Videoya eşlik eden “Kiremitler” (2024) ve “Tuğla” (2024), “Pik” 60/500 (2024) ve “Anten” (2024) ise alelade birer yapı buluntusu olmanın ötesinde, molozlaştırılmış bir kentte yaşanmışlıklara dair elle tutulur kanıtlar sunuyor.

Serginin giriş katında yer alan üst üste dizilmiş moloz yığınlarını görüyorsunuz. Sanatçı bunların kişisel deneyimi sonucu ortaya çıkan işler olduğunu söylüyor. İstanbul’un farklı yerlerinden toplanan yıkıntılar. Sanatçı bunları üst üste yığmaya, bir denge bulmaya, bir bütün oluşturmaya çalışıyor. Yani kaostan bir düzen kurmaya çabalıyor.


Döngü

Bu katta yer alan “Döngü” (2024) ise en dikkatimi çeken eserlerden oldu. Siyah-beyaz iki fotoğraf karesini tek bir baskıda birleştiriyor eser. Solda bir moloz yığını, sağ tarafta ise Keban Barajı’nın tamamlanması ile 1975’ten itibaren sular altında kalan Norşuntepe höyüğü yer alıyor. Günümüzden 7 bin 500 yıl önce yaşanmaya başlanan, Bakır Çağı’na ışık tutacak bir alan sular altında kalmış. Alman arkeologların alelacele yaptığı çalışmalar sırasında ortaya çıkarılan bir kısmın yukarıdan çekilmiş bir görüntüsü bu fotoğrafta bulunuyor. 

Bu katta sanatçının “Mōlēs I” (2024) ve “Mōlēs II” (2024), “Şakul” (2024), “Yıkım” (2007) eserleri de görülebiliyor. 


Yorumunuzu bırakın