Orhun Atmış | Ed. Seda İstifciel
Arter, ikinci katında bulunan galerisinde Koray Ariş’in “İçinde Yaşadığımız Deri” başlıklı yeni sergisini izleyiciyle buluşturdu. Pedro Almodovar’ın başrolünde Antonio Banderas’ın yer aldığı aynı isimli filminden başlığını alan sergi, Ariş’in 60 yıllık heykel pratiğine kapsamlı bir bakış sunuyor. Başlığından ve atıf yaptığı filmden de anlaşılabileceği üzere sergide sanatçının heykellerinde deri kullanarak ya da diğer malzemelerle birleştirerek yaptığı eserler yer alıyor.
Sergiyi oluşturan 300’e yakın yapıt ve nesne, formların dönüşümlerine tanıklık ederken aynı zamanda heykel, nesne ve beden arasında kurulan ezeli ayrımların kırıldığı ve heykelin tene büründüğü bir ortaklık alanını deneyime sunuyor.
ÇATALCA’DAKİ ATÖLYESİNDEN...
“İçinde Yaşadığımız Deri”, Ariş’in 1982’den bu yana çalışmalarını sürdürdüğü Çatalca’daki atölyesinde sanat, yaşam ve doğa arasında ördüğü bağlardan hareketle şekil alıyor. Figürlerden kimisi soyut, kimisi insanların bedeni, yüzü. Ariş’in Çatalca’da atölyesine taşları taşıdığı arabası da minnet duyduğu için girişte göz önüne koyulmuş. Girişte, hemen sağda çocukluğundan kalma bisikletiyle de geçmişe gidiyoruz. Ayrıca onun sağında ise dostları için yaptığı deriden maskeler yer alıyor, solda da baş heykellerini görüyoruz. Daha henüz girişte bir süre takılı kalmadan geçemiyorsunuz, eserler sizi büyülüyor. Yandaki oda ise sanatçının tüm yaşamını ve dönüm noktalarını özetliyor. Ariş aynı zamanda bir zanaatkar olarak da görülebilir. Hayatı boyunca sürekli üretmiş, gençliğinde maddi sıkıntılar da çekmiş. Esinlendiği konuların başında insan ve insan vücudu geliyor, bu esinlenme soyut figürlerinde de görülebiliyor. İkinci kattaki galerinin geniş ve yüksek tavanlı bölümünde bazı eserler dev boyutlarda, kendinizi daha ufak hissettiriyor. Burada aynı zamanda mekâna özgü yerleştirmeler de yer alıyor. Taşların yanı sıra deniz kabuklarına da ilgi göstermiş Ariş. Sergiyi gezerken söz ettiği üzere, kadın heykellerinden birisini sahilden topladığı deniz kabuklarıyla kaplamış. Ancak kabukların hepsinin üzerinde tek tek çalışarak, mozaik haline, deniz kızını andıran bir hale getirmiş.
SESLER ARTER’DE ÜRETİLMİŞ
Küratör Selen Ansen’in oluşturduğu kronolojik olmayan güzergâh, sanatçının bedensel formları andıran ve doğadan esinlenen heykellerini, ses ve hareketi içinde barındıran serileriyle buluşturarak yeni komşuluklar kuruyor. Sergiyi gezerken duyduğunuz sesler ise Ariş’in Arter’de ürettiği ses kayıtlarından oluşuyor.
Sergi, denge ve devinim içerisinde sürüp gidiyor. Doğal ve yapay olanın iç içe geçtiği, farklı süreçlerin kesiştiği, malzemelerin birbirine eklemlendiği ve formların evrildiği bir dünyanın kapılarını açıyor. Sergiyi meydana getiren erken dönem figüratif temsiller ve büstler, soyut kafalar, hayvanileşen / taşlaşan yüzler, kemikleşen taşlar, ağaçlaşan / kabuklaşan figürler, gövdeleşen / sırtlaşan rölyefler, figürasyondan soyunarak ortaya çıkan bu formların tümü, “heykel” ismini verdiğimiz nesneye ve heykel yapma faaliyetine alışılmış tanımların ötesinde bir yaklaşım öneriyor.
Sergiyi takiben, Selen Ansen, Francesco Albano, Sevinç Çalhanoğlu, Necmi Sönmez ve Yaşam Şaşmazer’in kaleme aldıkları yeni metinlerin yanı sıra Ali Akay ve Antonio Antonio Del Guercio’nun sanatçının üretiminin farklı katmanlarına odaklanan arşivsel yazılarına yer veren bir de kitap yayımlanacak. Emre Çıkınoğlu’nun tasarımını üstlendiği kitap, Hadiye Cangökçe ve flufoto’nun (Barış Aras ve Elif Çakırlar) çektiği fotoğraflarla serginin görsel bir kaydını da tutacak.
1944 İstanbul doğumlu olan Ariş, küçük yaşta Adana’da yaşasa da İstanbul’la bağı hiçbir zaman kesilmemiş. 11 Aralık’ta yapılan sergi önizlemesinde konuşan sanatçı, serginin anlatması zor bir sergi olduğunu söyledi. Ancak anlatılamasa da hissedilen, etkileyici bir sergi “İçinde Yaşadığımız Deri”. Arter’in güncel olarak görülebilen birçok sergisinden biri. Yani bir gününüzü Arter’e ayırmak için nedenler çoğalmış vaziyette...