Kumru Yaren Cengiz | Ed. Seda İstifciel
Altın Koza için yarışan uzun metrajlardan biri de Hêvî. 24 Eylül 2024 tarihinde gösterimi gerçekleşen filmin yönetmeni ve senaristi Orhan İnce. Kısa filmleri ile aşina olduğumuz yönetmen, ilk kez uzun metrajlı film ile karşımıza çıkıyor. 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması seçkisinde yer alan filme Çeto karakterini oynayan Ömer Akalın için Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü’ü de verildi. Dayısının yıllar önce yaşamış olduğu dolandırılma hikayesine dayanan filmi Orhan İnce ile yaptığımız söyleşi ile biraz daha detaylı konuşalım istedim. Keyifli okumalar dilerim.
Kumru Yaren Cengiz: Sizi kısaca tanıyarak başlayalım isterim. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Orhan İnce: Marmara Üniversitesi sinema televizyon bölümünü bitirdim. Marmara Üniversitesi Film-Tasarım bölümünde yüksek lisans yaptım. Bugüne kadar 3 tane kısa film çektim. Çeşitli festivallerde çeşitli ödüller aldı. Hêvî, ilk uzun metraj filmim. Şu an Diyarbakır'da yaşıyorum. Bir taraftan ikinci uzun metraj filmime de yavaş yavaş hazırlık yapıyorum.
Kumru Yaren Cengiz: İkinci filmin yolda olduğunu söylediniz. Öyleyse sondan başlayalım bu röportaja. İkinci film ne hakkında olacak?
Orhan İnce: O da yine bizim oralardan tanıdığım birinin başından geçen bir olay. İlk filmim gibi. Bir ehliyet almak isteyip alamayan bir adamın hikayesini anlattığım biraz daha kara mizah yönü ağır basan bir film olacak. Onun için çalışmaya başlayacağım. Bakalım sürecin nasıl geliştiğine göre göreceğiz.
Kumru Yaren Cengiz: Yine Kürtçe mi olacak filmin dili?
Orhan İnce: Hem Kürtçe hem Türkçe.
Kumru Yaren Cengiz: Aslında söyleşide de konuştuğumuz şeylerden biraz gideceğim haliyle. Dayınızın başına gelen bir hikaye. Hikayenin nasıl böyle kandırılabildi bu devirde bu adam gibi bir yerden tartışılmasını gereksiz buluyorum. Sizin kurduğunuz senaryo yapısında o güven kazanma sürecini görüyoruz zaten. Birlikte yemek yemeler, vakit geçirmeler ve öncesindeki alışveriş yapma süreçlerinde o parayı nakit-hızlıca verme durumunu görüyoruz. Bu tip hayvan alım satımı gibi işlerde, böyle köylerde benim bildiğim kadarıyla nakit işlemez aslında hemen. Belli bir zamanda ödeme yapılır örneğin. Dolayısıyla ben inandırıcılık açısından o sorulan soruların aksine hiçbir soru işareti görmedim bu mesele özelinde. Hatta tam tersi şeyi düşündüm. Belki bu güven kazanma sahneleri biraz daha azaltılabilirdi diye düşündüm izlerken. Filmi bir de sizden özet olarak dinleyelim istiyorum.
Orhan İnce: Filmin hikayesi dayımın başından geçen gerçek bir olaya dayanıyor. Dayım 20 yıl önce hayvan alım satım işi yapıyordu ve defalarca alışveriş yaptığı çok güven veren biri tarafından dolandırıldı. Tabii, çok büyük bir yıkım yaşadı ve her şeyini kaybetti. Onun aslında sonrasındaki yaşadıkları benim bu hikayeyi hayata geçirmem için bana ilham oldu.
Hepimiz hayatta öyleyiz aslında.
Başımıza her zaman güzel şeyler gelmiyor. Kötü şeyler geliyor. Bazen çok kötü şeyler geliyor. İşte o kötü şeyler karşısında direncin, ben burada hayatıma son mu vereyim ya da işte en kötü şeyi mi düşüneyim ya da bir gün bu bitecek, bir ışık doğacak hayatımda gibi bir ikilem yaşanıyor. Ben o ışığı seçtim. Çok küçük de olsa onu seçtim. Yoksa zaten bizim hikayede de 8 kamyon hayvan bir tarafta, 2 tane kuzu koyun bir tarafta. O onu karşılamıyor ama sembolik olarak bir anlamı var.
Kumru Yaren Cengiz: Film yapmak çok zor bir şey. Bunu siz zaten biliyorsunuz. Öncesinde bir sürü kısanız var. İlk uzun metrajınızı konuşuyoruz şu anda. Hayatta her zaman başımıza böyle ilginç olaylar geliyor. Ama bu hikayeyi seçmenizin sebebini dayınız yaşadı ve siz bundan etkilendiniz olarak aktarıyorsunuz. Şahit oldunuz, olayın içindeydiniz. Ama burada daha özel bir sebep arıyorum.
Orhan İnce: Benim ilk kısa filmimin adı Buğdaylar Dökülürken. Aslında bu hikaye ona da biraz benziyor. Şimdi siz söyleyince aklıma o geldi. Hem hikaye olarak hem konu olarak hem de tema olarak bu filme çok benziyor.
Hani şey diyorlar ya bu filmi yaparken kimden ya da neyden etkilendiniz? Büyük ihtimalle kendimden etkilendim. Yani orada da mesela çocuğun sevdiği bir tavuk var. Oradaki umut meselesi buradakiyle aynı. Biraz ona benziyor. Belki aslında çıkış noktam orası olabilir. Yani o filmime dayımın hikayesini uyarlamış olabilirim. Biraz hissettiğiniz şeye bağlı. Kalpte onun bir karşılığı varsa yapıyorsunuz ve karar veriyorsunuz. Zor bir proje oldu. Çünkü filmde çocuk başrol oyuncusu var, hayvan başrol oyuncusu var ve hayvanlar var. Ve zor bir coğrafya. İlk film açısından böyle bir sürü negatif şeyi barındırıyor.
Kumru Yaren Cengiz: Evet ve 8 yıl sürdü dediniz. Çok uzun bir süreç ve başladığınız para aslında eriyip gidiyor enflasyon karşısında.
Orhan İnce: İşte zaten sıkıntı orada. Çünkü biz filmi 2021'de çektik. 2024 yılındayız. 3 yıl geçmiş. Yani o çekmeden önceki kısım tamam. Ama buradan itibaren de bir şeyler oldu. Paramızı alana kadar işte o para eridi. Son yıllarda büyük ekonomik krizler var. İnsanlar geçinemiyor, insanlar kiralarını ödeyemiyor. Biz kendimiz de yapamıyoruz çünkü geçinebileceğin başka bir şey yok.
Filme odaklanmışsın, onu bitirmen lazım bir taraftan çünkü onun da sorumlulukları var. Bitirip teslim etmen lazım. O işlemleri yapmadığında da o olay da bitmiyor. Dosyanı kapatamıyorsun. Bir döngü resmen. Böyle ters giden bir sürü şey... Ben şanssız biriydim. Evet, filmi bir şekilde bitirdim, bir sürü problem oldu, bir sürü sıkıntı oldu ama netice itibariyle güzel bir film olduğuna inanıyorum. 20 yıl sonra, 50 yıl sonra yaşarsam dönüp baktığımda utanmayacağım bir iş oldu.
Çünkü benim okulda çektiğim ilk görüntü de benimle. Ben her zaman kendime göre değerlendiririm kendimi aslında. Niye? Çünkü ben bu filmde bunu yaptım, üzerine bir şey koyarak mı buraya geldim diye bakarım. Yine hatalar, yine eksikler, yine yanlışlar mutlaka oluyor. Ama ona bakarak gitmek daha iyi oluyor sonrası için yani.
Kumru Yaren Cengiz: Sanrım Kültür Bakanlığından bir destek durumunuz da olmuş.
Orhan İnce: Evet, bazı ödüller ve destekler aldık. Ama bütün bunlar bir zamana denk geldi. Korona çıktı, 2 yıl kaybettik. Deprem oldu, depremi yaşadım. Bizzat ondan sonra ekonomik kriz çok sağlam. Biraz talihsizlikler bizi buldu ama bitti. Bunlar tabii işin biraz magazinel tarafı.İnsanlar beyaz perdede izledi. Sevenler olur sevmeyenler olur ama sevenler daha çoğunlukta. O açıdan mutluyum.
Kumru Yaren Cengiz: Oyunculuklar üzerine konuşmak istiyorum biraz da. Çeto karakterini oynayan oyuncu oyuncu olmadığı halde çok iyi bir performans sergilemiş. Diğer oyuncular da çok başarılıydı. Siz ne düşünüyorsunuz? Süreç nasıl ilerledi sizin için?
Orhan İnce: Oyunculuk anlamında canımı sıkan hiçbir şey yok. Çok rahat bir şekilde gönül rahatlığıyla diyebilirim. Ama sadece işin o maddi boyutlarından dolayı iş çok yavaş ilerledi, bu noktaya geldi. Keşke iki yılda en fazla yapabilsek filmi.
Kumru Yaren Cengiz: Ben bir soru işaretinden daha ilerleyeceğim aslında. Kendiniz anlatırken de okuduğum bazı tanıtımlarda da aslında film için Zeyno'nun hikayesi gibi bir şey bekliyor insan. Ama bence film Zeyno'nun hikayesini anlatmıyor açıkçası. Ben dramaturjik açıdan hikayeye baktığımda bunu çok yanda kalmış hatta arkada kalmış -negatif bir durum olarak söylemiyorum- bir hikaye olarak görüyorum. Çeto beni daha çok ilgilendirdi ve Çeto’yu izlemek daha çok hoşuma gitti. Ama sizin ifadelerinizde de Zeyno’nun o koyunla olan ilişkisi ve orada ailesine dair aslında elinden hiçbir şey gelememesi ama bir sarılarak destek olması durumu ağır basıyor gibiydi.
Orhan İnce: Evet, insanlar öyle diyorlar. Belki haklısınız da ama şunu belki es geçiyorlar. O kız sağır ve dilsiz. Ama ona çok aksiyon yükleyemiyorsunuz. Onun partneri olan bir koyun. O da konuşamıyor. Yapabileceğiniz şeyler onunla ilgili sınırlı. Bazen bir bakış, bazen de ona bir dokunuş, onun için üzülmesi, onu saklaması vb bunlar hepsi aslında değerli ve o hikayeyi tamamlayan şeyler. Bir de evet, belki o aksiyonel tarafı ya da konuşmadığı için ya da kendi aralarındaki iletişim az olduğu için insanlara az gelebilir.
Bir de ben hikayeyi üç bölüm kurguladım aslında. Babanın daha etkin olduğu ilk bölümler, Çeto’nun daha etkin olduğu ikinci bölüm ve kızın etkin olduğu ardından sonunda büyük finale hizmet ettiği üçüncü bölüm diye ayırdım. Kurguyu yaparken ya da o hikaye tekrar oluşurken evet en baştaki hikayem böyleydi. Tekrar hissettiğiniz şeye dönüyorsunuz bir şekilde.
Kumru Yaren Cengiz: Bu arada dediğim gibi kızın hikayesi değil bence dedim. Ama ben de tam olarak sizin bahsettiğiniz gibi ailenin hikayesi olduğunu düşünüyorum. Dediğiniz gibi o ailenin içine düştüğü durum, tüm o yoksulluk ya da hayal kırıklığı ve çıkışsızlık içinde bile aslında aralarındaki o bağı sürdürmeleri bence tam olarak bahsettiğiniz kurguyu gösteren bir şeydi. Kadın karakter olarak aslında Zeyno ön planda bir çocuk olduğu halde. Ve babası var, abisi var, annesi yok. Bir kadın figürü yok aslında hayatında. Yaşadığımız coğrafyada baba dediğimiz şey daha mesafeli.
Ağabey dediğimiz şey daha mesafeli. Özellikle Zeyno da zaten ergenliğe yakın bir yaşta olan kız çocuğu. Çünkü bir 4-5 yaşındaki kız çocuğuyla 8-9-10-12 aynı değil. Başka insanların yanında sevmiyorlar, sarılmıyorlar, uzak duruyorlar. Ben izlerken o sahnelere çok dikkat ettim. Zeyno'nun babasına sarılması, babasının onu hiç azarlamaması aslında önemli. Anne baba azarlaması gibi basit şeyler var sadece. Baba-kız arasında bir duvar örme hali yok aslında. Ya da şu an çok sinirliyim benden uzak dur gibi bir tavır yok. O krizin ilk yaşandığı anda bile Zeyno'nun ona sarılmasına izin veriyor baba. Bu benim çok dikkatimi çekti açıkçası. Belki kadın olduğum için, belki hassas bir noktam olduğu buradan baktım. Bunun üzerine söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Orhan İnce: Benim de kızım var. Bir oğlum var. Aralarında böyle bir altı yaş falan var. Kızım olduktan sonra çok daha rahat bir şekilde söylüyorum erkeklerle kurduğunuz ilişkiyle kız çocuğuyla kurulan ilişki aynı değilmiş. Bunu çok net bir şekilde diyebilirim. Çünkü kızlar çok daha duygusal, çok daha vefalı. Erkekler sevdiriyor ne de başka bir şey.
Ben kendim de biraz öyleyim. Rahat duygularımı belli edemiyorum. Ama kız kendini bir şekilde sevdiriyor. Daha merhametli. Bizim orada da mesela kendi anne babalarına daha vefalılar erkeklere göre. O açıdan Çeto belki babasına sarılamıyor ama babasına ben çalışmaya gideyim sen gitme diyor. Ama Zeyno'nun yaptığı hamle gidip sarılmak, direkt temas yani. O anlamda onlar daha vefalı. Daha güzel bakıyorlar öyle diyeyim. Evet. Ama yani tam tersi de dediğim gibi kurulabilirdi ve o bilmiyorum nasıl olurdu acaba? Aslında bazı sahneler çekmiştik sonra izleyince kendi kendime niye bu kadar sert diye düşündüm. Dönüp baktığımda çocuğum da var hayatla ilgili bir öfkem de var. Ama o çocuğun bir suçu yok.
Kumru Yaren Cengiz: Kasım karakteri bile Zeynep'e şefkatli yaklaşıyor. Ve bence bu erkek karakterlere de bir şey yüklüyor. Evet, bu insanlar bir köyde yaşıyorlar. Daha kapalı bir toplum yapısı var. Erkek dediğin şöyle davranır, böyle davranır gibi algılar var. Başlarına kötü şeyler geliyor, kötü durumdalar. Ama o insani ve vicdani taraflarını bırakmadıklarını gösteren bir şey aslında. Bence karakterlere bizi daha çok yaklaştıran bir tercih olmuş. Biraz festival sürecinden bahsedelim istiyorum ben.
Orhan İnce: Şimdi işte buraya, Adana Altın Koza’ya geldik. Buradan sonra başvurduğumuz Türkiye'den de yerler var ondan sonra yurt dışı festivalleri de başlayacak inşallah. Umarım insanlar sever bir şekilde. Bir film yapıyorsun. bundan sonrası insanlara bir şekilde ulaşması insanların izlemesi için. Severler sevmezler onların tercihi.
Kumru Yaren Cengiz: Vizyon tarihi belli mi?
Orhan İnce: Şu an belli değil ama muhtemelen 2025'in ortalarında falan olur. Çünkü biraz böyle festival gezdikten sonra o süreci de başlatacağız. Sonra belki satabilirsek bir dijital platforma satalım istiyoruz. Gerçi onlar da Kürtçe film olmuyor. Saçma bir şey var böyle. Deneyeceğiz artık şansımızı. Umarım alırlar ve daha çok insana ulaşmış olur. Yani yoksa bu filmler bu kadar sıkıntı, bu kadar şey. Film insanlara ulaşsın, izlesinler diye yapılıyor.
Kumru Yaren Cengiz: Kürt sineması bu ülkenin temel bir gerçeği aslında. Bahsettiğiniz durum ciddi bir sıkıntı.
Orhan İnce: 25-30 milyon Kürt var bu ülkede yaşayan. Dünyada merak eden insanlar da oluyor. Platformlar için bu bir ticari bir hamle de olabilir. Bu film işte Adana'da gösterilmiş, bakanlıktan destek almış, TRT 12 Punto’dan ödül almş. Şimdi ben filmimi oraya satabilirsem atıyorum bir yıl boyunca belki geçinebileceğim parayı elde edeceğim ve oturup yazacağım. Bu sektöre hizmet edeceğim. İşte 8 yıldır bir filmle uğraşıyorum. Hani bunun bir karşılığı olması lazım ki ben tekrar 8 yıl geriye gidersem o zaman problem oluyor. Ama atıyorum onlar o filmi aldı. Onun karşılığında biz de böyle milyon dolarlar beklemiyoruz ama en azından temel giderlerimizi karşılayacağımız bir geçim sağlamayı hedefliyoruz. Fazlasını zaten istemiyoruz. Hani 3 tane evimiz olsun, beş tane evimiz olsun değil mevzu. Bu benim işim ve bu işte başarılı olduğuma inanıyorum. Çünkü yıllardır emek veriyorum. Okulumu okudum. Mesleğim güven vermiyor geçimimi karşılayabilmek için. Başka para kazanabileceğim hiçbir işim yok. Aileden de zengin değilim. Ne olacak? Atıyorum, ben bu işin karşılığını alamazsam çıkaracağım şapkayı, koyacağım önüme ve buraya kadarmış diyeceğim ve belki bundan sonraki hikayelerimin hiçbir tanesini insanlar izleyemeyecek, göremeyecek, beni bile göremeyecekler belki.
Kumru Yaren Cengiz: Umut isminde böyle bir film yapıp böyle umutsuz konuşamazsınız.
Orhan İnce: Evet, konuşamam. Filmler yapılsın, çekilsin, gösterilsin, alınsın, satılsın ki bu sektörde de kayda değer işler olmaya devam etsin.
Kumru Yaren Cengiz: Benim sorularım bu kadardı Orhan Bey. Çok teşekkür ederim vakit ayırdığınız için. Sizin söylemek istediğiniz son olarak bir şey var mı?
Orhan İnce: Asıl ben teşekkür ederim. Seyircilerimizin desteklerini filmi izleyerek göstermelerini bekliyoruz.