Eda Çamlı | Ed. Seda İstifciel
Haftalık Sanat Haberleri (22 Eylül- 29 Eylül) :
Büyülü Bir Bahçeye Yolculuk: “Folia”
Selen Ansen ve Eda Berkmen’in küratörlüğünde hazırlanan “Folia” sergisi, 21 Eylül 2025 – 1 Mart 2026 tarihleri arasında Koç Holding’in himayesinde Bağlarbaşı Abdülmecid Efendi Köşkü’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un “büyülü bahçe” fikrinden ilhamla hayata geçirilen sergi; Türkiye ve dünyadan kurum, sanatçı ve koleksiyonerlerin eserlerini, ayrıca Koç Holding desteğiyle özel olarak üretilen yapıtları bir araya getiriyor.
Latince “folia” kelimesinin hem doğaya (ağaç yapraklarına) hem de çılgınlığa ve aşırılığa göndermede bulunan ikili anlamından yola çıkan sergi, Abdülmecid Efendi Köşkü’nün tarihi ve mimarisiyle bütünleşerek ziyaretçilerini hayalle gerçeğin, yerle göğün, tanıdıkla tuhafın kesiştiği bir bahçeye davet ediyor.
Yaklaşık yüz sanatçının üç yüzü aşkın eserinin yer aldığı sergide resim, heykel, yerleştirme, zanaat ve popüler kültür nesneleri bir araya geliyor. Eserler; doğanın döngüsünü, bitkiler, hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişkileri ve bahçelere yüklenen kültürel, sembolik anlamları çok katmanlı bir bakışla ele alıyor.
Japonya’dan Güney Afrika’ya uzanan geniş bir coğrafyadan yapıtları kapsayan “Folia”, Abdülmecid Efendi Köşkü’nün iç ve dış mekânlarını birbirine bağlayan rotasıyla ziyaretçilere doğanın bereketiyle insanın hayal gücü arasında köprü kuran çok duyulu bir deneyim sunuyor.
Sergi, 21 Eylül 2025 – 1 Mart 2026 tarihleri arasında, Pazartesi günleri hariç her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında gezilebilir.
*Görsel, koç bayi resmi web sitesinden alınmıştır.
Çocukluk, Ritüeller ve Toplumsal Roller: Düğün Günün Kutlu Olsun
Büyükdere35, 18 Ekim tarihine kadar Deniz Ozuygur’un ilk kişisel sergisi “Düğün Günün Kutlu Olsun”’a ev sahipliği yapıyor.
Tamamı eriyen boncuklardan üretilmiş heykel ve metin temelli panellerden oluşan sergi, çocukluk oyunları, kadınlara özgü ritüeller ve kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal cinsiyet rollerini mercek altına alıyor. Sanatçı, bir pasta, taç ve flama süsü gibi nesneler aracılığıyla, yarısı doğum günü, yarısı düğün olan tekinsiz bir kutlama atmosferi kuruyor.
Sergi, izleyiciyi sıradan bir parti sahnesinden çok daha fazlasıyla karşılaştırıyor: Ritüellerin iç içe geçtiği, anlamların kaydığı ve beklentilerin sorgulandığı bir alan. Duvar panellerinde, sanatçının çocuklarının sorduğu masum sorular yer alıyor: “Anne benimle evcilik oynar mısın? Anne bebeğin bebeği olur mu? Anne seninle evlenebilir miyim?” Bu sorular, bilinçdışının imgeleri aracılığıyla kadınlık, ev içi yaşam ve toplumsal beklentilere dair rahatsız edici sorular açığa çıkarıyor.
Eriyen boncukları pratiğinin merkezine alan Ozuygur, oyunu bir tür şiire, süslemeyi ise sarsıcı bir dile dönüştürüyor. “Düğün Günün Kutlu Olsun”, izleyiciyi miras aldığımız ritüelleri, kutlamaların sembollerini ve farkında olmadan taşıdığımız toplumsal kodları yeniden düşünmeye çağırıyor.
*Görsel, büyükdere35 resmi web sitesinden alınmıştır.
Makine ve İnsan Arasında Yeni Bir Diyalog: “Anima Machina”
Pg Art Gallery, Ömer Faruk Yaman’ın insan ile makine arasındaki ilişkiyi sorgulayan kişisel sergisi “Anima Machina”yı 11 Ekim’e kadar sanatseverlerle buluşturuyor.
Sanatçı, pratiğinde insan-makine etkileşiminin sınırlarını araştırıyor. Serginin merkezindeki Voyager figürü, çağdaş teknolojilere dışarıdan bakan kurgusal bir gezgin olarak izleyiciyi bu ilişkinin izini sürmeye davet ediyor. Yaman’ın çizimleri ve formları, ilk bakışta mekanik parçaların birleşiminden oluşmuş gibi görünse de salt endüstriyel bir tasvire indirgenmiyor; aksine, makinenin insana eşlik eden duygusal ve varoluşsal boyutlarını açığa çıkarıyor.
Eserler, parça parça bir araya gelen modüler bir bilincin temsili olarak karşımıza çıkıyor. Bu yaklaşım, filozof Gilbert Simondon’un “teknik bireyleşme” kavramını hatırlatıyor: teknik nesne, yalnızca tamamlanmış bir bütün değil, çevresiyle sürekli evrilen bir varlık. Yaman’ın figürleri de sabit formlar yerine yeniden birleşerek farklılaşan zamansız bedenler olarak kurgulanıyor.
“Anima Machina” evreninde organik ile inorganik, insan ile makine arasındaki sınırlar bulanıklaşıyor. Makine, insana dışsal bir unsur olmaktan çıkarak onun bilişsel ve duygusal yapısının içkin bir parçası hâline geliyor. Sergi, böylece klasik makineleşme söylemini yeniden üretmek yerine, insanın teknik olanla kurduğu duygusal ve varoluşsal bağları görünür kılıyor.
*Görsel, pgartgallery.com resmi web sitesinden alınmıştır.