Eren Can Altay | Ed. Seda İstifciel
“Üç Ayaklı Kedi” temasıyla düzenlenecek olan 18. İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapacak olan mekanlar geçtiğimiz ay duyuruldu. Kuratörlüğünü Christine Tohmé’nin üstlendiği Bienal’in ilk ayağı 10 Eylül-23 Kasım aralığında gerçekleşecek. Her zamanki gibi şehre yayılan farklı mekanları ile dikkati çeken bienal, bu yıl da 8 mekan ile ziyaretçilerini bekleyecek.
İstanbul Bienali, sanat ile kurduğu ilişki kadar, şehir ile olan bağı ile de öne çıkan bir bienal. Her dönemde değişen konu başlıkları, katılımcıları ve kuratörleri olmasına rağmen, İstanbul’u, sergilerinin arasında bağlayıcı bir arkaplan, ek bir sergi ürünü gibi kullanması, değişmeyen yegane karakteristik özelliği olarak öne çıkıyor olabilir. Bu karakteristik özelliğini de yine bir o kadar karakteristik ve özel yapılarda gerçekleştiriyor olması da ayrı bir nüans. Seçilen mekanlar, ön planda yer alan modern sanat unsurlarına, tarihsel bir mimari altlık sağlıyor. Bu sayede bir anlamda gayriresmi bir İstanbul mimarlık tarihi müzesi işlevi de görüyor. Seçilen mekanların yürünerek ulaşılabilir olması da, kentin kendini de deneyimin içine katıyor ve çağdaş İstanbul’un sokaklarını da bu mimarlık tarihi müzesinin içine yediriyor.
Bu seneki bienal mekanları 19.yy Osmanlı sivil mimarlık stoğundan 20.yy erken cumhuriyet mimarisine doğru bir izlek gibi algılanabilir. Seçilen mekanlar, Levanten mimarların eserlerinden, Rum azınlıklara, I. Ulusal mimari örneklerinden, geç Osmanlı/Erken Cumhuriyet endüstri mirasına dek farklı bir spektrumdan oluşuyor.
Bienal Mekanları
-Elhamra Han
-Galata Rum Okulu
-Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi
-Külah Fabrikası
-Muradiye Han
-Zihni Han
-Meclis-i Mebusan 35 numara
-Galeri 77
Ziyaretçiler bu güzegah içerisinde, doğrudan olmasa da Osmanlı toplumunun dönüşümünü, demografik değişimlerini mimariye gömülmüş hafızalar üzerinden algılama şansı bulacaktır.
1827 yılında inşa edilen ve İstanbul’un ilk tiyatro salonlarından biri olma özelliğini taşı Elhamra Han, sırf bu sebepten dolayı bile dönemin toplumunda önemli bir değişim sürecinin göstergesi olarak algılanabilir. Mimari olarak eklektik bir üsluba sahip olması da dönemindeki mimari değişimleri ve dolayısıyla düşünsel hayattaki tartışmaların izlerini üzerinde taşıyor. Tüm sergi alanlarının Beyoğlu-Karaköy çizgisinde yer alması da zaten dönemin entelektüel, siyasi ve kimlik çatışmalarının ürünleri olmalarını sağlıyor. Keza bu bölgenin İstanbul’un Batılılaşma tarihi ile olan bağları olabildiğine iç içe.
Elhamra Han’dan yaklaşık 50 yıl sonra inşa edilen bir diğer sergi mekanı, Galata Rum Okulu, yine benzer bir dönüşümün izlerini taşır. 1885 yılında inşa edilip 1910 yılında eğitime başlayan yapı 1988 yılına kadar okul olma özelliğini devam ettirir. Sadece mimari formların ötesinde, mimariye daha derin bir göz gezdirmek isteyenler için de önemli bir yapı Galata Rum Okulu. Merkezi bir eğitim sistemine alışmış bizler için Osmanlı toplumunda farklı etnisitelerin farklı eğitim kurumlarına sahip olmalarının mimari bir yansıması olan okul, toplumun sosyal yapısının mimaride nasıl temsil bulduğu konusunda güzel bir örnek oluşturur. Aynı şekilde yapının artık bir Rum okulu olarak kullanılmaması da, geçmişte yaşanan demografik değişimlerin, mübadelelerin ve ulus devletleşen bir coğrafyanın mimariyle olan etkilerini üzerinde taşır.
Muradiye Han, bu ulus devletleşme süreçlerinin, milliyetçi dalgaların bir diğer tarafında yer alır. 1914’te inşası tamamlanan Han 1.Ulusal Mimarlık Üslubunun öncü mimarlarından olan Vedat Tek tarafından inşa edilir. 20.yy’ın başında dönüşen düşünce dünyasının ve toplumları algılama biçimlerinin milliyet bazlı olmaya başlaması, mimaride de bir millileşme süreci başlatmış ve bu dalganın Anadolu coğrafyasındaki yansıması 1. Ulusal Mimarlık akımı ile başlamıştır. Elhamra Han ve Galata Rum Okulundan sonra gezilecek bu sergi alanı da, Bienal kurgusundan farklı bir toplumsal/tarihi bir izleği de ziyaretçilere sunacaktır.
Her ne kadar bu üç yapı kadar değinmeyecek olsam da, sergi listesinde diğer mekanlar da benzer hafızaları taşıyorlar. 18. İstanbul Bienali ziyaretçileri, Fransız yetimhanesi ile kozmopolit bir eski İstanbul’un varlığını, Külah fabrikası ile endüstrileşmeye çalışan bir toplumun çabalarını, Zİhni Han ile geçmiş ile arasına mesafe koyan bir erken cumhuriyetin izlerini hissedebileceklerdir. Bu anlamıyla Bienal, isminin ağırlığı altında yükselen, eş mekanlı iki farklı sergi gibi işlev görecektir.
NOT: Görseller İKSV’nin sitesinden alınmıştır.
1. Görsel: Elhamra Han
2. Görsel: Galata Rum Okulu
3. Görsel: Muradiye Han
https://bienal.iksv.org/tr/haberler/18-istanbul-bienali-nin-mek-nlari-duyuruldu