Hakkı Yüksel | Ed. Seda İstifciel
“Evlâdım, haydi; televizyonu aç, ajansı alalım!” diyen bir neslin gerçeklik arayışındaki naiflikten çok uzağız. Gazete, televizyon gibi ana akım medyanın gerçeği yansıtan haber kaynakları olmadığı görüşü, artık müşterek kanaatimiz. İktidar gücünden görece uzak sandığımız yeni medya araçları da hepimizi tek tek yankı odalarına hapsetmek dışında bir başarı kaydedemedi.
Bizi gerçeğe ulaştıracak kaynakları tartışmak şöyle dursun, günümüz dünyasında “gerçek” olanın kendisi de bizatihi tartışma konusudur. Yapay zekânın harikalar yaratabildiği “post-truth” evreninde gerçekliğin ulaşılabilirliği tartışmalıdır. Çünkü gerçek dediğimiz şey “olan” değil, “üretilen”dir. Dolayısıyla gerçeğin üreticisi olan iktidar sahipleri bizi yeni ve geleneksel medya araçlarıyla yalnızca kendi gerçekliğiyle yüzleştirecektir.
Fiziksel Tiyatro Araştırmaları’nın Omnia Yapım ile birlikte sahneledikleri Haberci adlı tiyatro oyunu, Antik Yunan Tragedyaları üzerinden yola çıkarak gerçekliğin ulaşılabilirliği ile ilgili, günümüzü de yakından ilgilendiren politik bir tartışmaya zemin hazırlıyor. 2016’da ilk oyunları “Şatonun Altında” ile Macbeth’i hizmetlilerinin gözünden anlatan Fiziksel Tiyatro Araştırmaları, bu kez de tragedyaların isimsiz habercilerini Adem Mülazim, Çağdaş Ekin Şişman ve İbrahim Can Sayan’ın oyunculuklarıyla canlandırıyor.
Antik Yunan tragedyalarındaki haberciler genellikle sahneye gelip felaketleri anlatan, sonra da kaybolan figürlerdir. Onların görevi, kralların, kahramanların, tanrıların hikâyelerini ileri taşımaktır. Ancak Fiziksel Tiyatro Araştırmaları topluluğunun sahnelediği Haberci, bu figürleri tarihin gölgelerinden çıkarıp merkezde konumlandırarak, bambaşka bir sahneleme biçimi öneriyor. Peki, bir anlatıcının anlatısı ne kadar güvenilirdir? Bir haberci yalnızca haber mi taşır, yoksa tarihi inşa mı eder? Oyunun en güçlü yönü, işte bu soruların peşine düşmesi.
Haberin ve tarihin tarafsız olduğu yanılgısını sorgulayan Haberci, Antik Yunan tragedyalarından bildiğimiz anlatıları bir kez daha, ancak bu kez bir haberci perspektifinden dinlememizi sağlıyor. Sophokles’in “Kral Oidipus”, “Oidipus Kolonos’ta” ve “Antigone” tragedyalarından uyarlamalar içeren oyun, her zaman pasif bir figür olarak gördüğümüz habercileri sahnenin merkezine alarak tarih anlatılarının manipülatif yönlerini açığa çıkarıyor. Oyundaki temel soru şu: Bir olayın anlatıcısı kimse, tarih de onun gözünden yazılmış olmaz mı? Eğer bir haberci Kral Oidipus’un kendi babasını öldürüp annesiyle evlendiğini anlatıyorsa, bunu kimin için, hangi tonla, hangi detayları vurgulayarak yapıyor? Kendi korkularıyla ve ideolojileriyle nasıl şekillendiriyor anlatısını? Bir habercinin, yalnızca gerçeği aktardığını mı düşünüyoruz, yoksa bir anlatıyı kendi çıkarlarına göre eğip bükmesini mi izliyoruz?
Aslı Ekici, Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal Yavuz tarafından tasarlanan oyun Güray Dinçol’un rejisiyle sahnelenmekte. Oyun, kolektif bir çalışmanın ürünü. Fiziksel tiyatro ve clownesk anlatım, Haberci’nin en dikkat çekici anlatım biçimi. Oyuncular, klasik tragedyalardaki ağırbaşlılığı bir kenara bırakıp hikâyeleri grotesk bir mizah ve abartılı bir hareket diliyle anlatıyor. Bu tercih, tarihin aslında ciddiyetle değil, bir oyun gibi inşa edildiğini mi ima ediyor? Bir haberci, sahnede hem dramatik hem de komik olabilir mi? İşte tam bu noktada oyunun rejisi dikkat çekiyor. Yönetmen Güray Dinçol, tragedyanın içindeki komediyi açığa çıkararak, habercinin aslında sahnedeki en ironik figürlerden biri olduğunu gösteriyor. Palyaço geleneğinden ilham alan fiziksel performanslar, seyirciyi sürekli bir ikilem içinde bırakıyor: Gülelim mi, yoksa düşündüğümüzden daha derin bir şey mi var? Bir haberci, yüzüne yapıştırdığı kocaman bir gülümsemeyle yalan söyleyebilir mi? Peki biz ona inanır mıyız?
Oyunun sahne tasarımı hem çağdaş hem de arkaik bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Antik Yunan tiyatrosunu çağrıştıran minimalist bir düzen içinde açılan sahne, projeksiyonla hareketleniyor. Projeksiyon oyunda adeta bir başka oyuncu olarak konumlandırılmış. Yansıttığı yazılar tragedya metinlerinden yapılan alıntıları seyircilere gösteriyor. Aynı zamanda yanan sönen ışıklar ve ses efektleri projeksiyonu bir iktidar nesnesi konumuna yükseltiyor. Haberciler anlatılarını onun kontrolü ve müdahaleleri ile gerçekleştirebiliyor. Gerçeği anlatmak istedikleri gibi anlatamıyorlar.
Dekorda dikkat çeken bir diğer unsur da haberleri temsil eden devasa kâğıt rulolar gibi tasarlanmış üç büyük kumaş. Haberciler, bu “rulolar”a yansıyan yazılardan zaman zaman parçalar okuyarak tarihsel anlatıları oluşturuyor. Ancak bu anlatılar sürekli değişiyor; bazen eksik, bazen abartılı, bazen tamamen çarpıtılmış bir şekilde sahneleniyor. Bu da tarihin yazılı metinler üzerinden ne kadar değişken ve manipüle edilebilir olduğunu gösteriyor.
Oyuncuların mizansenleri, seyirciyi anlatının içine çekmek konusunda son derece başarılı. Özellikle haber getirmenin ritüelistik bir eylem olarak tasvir edilmesi, oyuna mistik bir hava katıyor. Habercilerin her gelişinde bir tören havası yaratılıyor; ancak bu tören her seferinde bir parodiye dönüşüyor. Özellikle sahnede “haber getirmenin” fiziksel bir yük olarak gösterilmesi çarpıcı bir yorum. Oyuncular, haberleri taşırken görünmez bir ağırlık taşıyormuş gibi hareket ediyor, bazen bu ağırlık altında eziliyorlar. Ağır çekimde hareket ediyorlar. Bu sahneleme, habercinin yalnızca bir aktarıcı olmadığını, aynı zamanda tarihi şekillendiren bir figür olduğunu gösteriyor. Çünkü her anlatı, anlatıcısının omuzlarında bir yük taşır. Bazen de haberler büyük bir maratondaymışçasına aktarılıyor. Oyuncular “aptal”, “saf” ve “gururlu” tavırlarını çok net ve başarılı bir şekilde yansıtabiliyorlar. Fiziksel olarak hayli güç bir performans sergilemek zorunda kalsalar da enerjilerini hiç düşürmeden işin üstesinden geliyorlar. Oyuncuların kostümleri hem Antik Yunan sahnelerindeki geleneksel kıyafetleri çağrıştırıyor hem de absürt aksesuar kullanımı ve makyajlarıyla sahnede üç “clown” görüyoruz.
Michel Foucault, Bilginin Arkeolojisi adlı kitabında, geleneksel olarak bilgi üretiminin bireysel bir özneye bağlı olduğunun düşünüldüğünü ancak bunun bir yanılgıdan ibaret olduğunu belirtir. Foucault’a göre bilgi, bireylerden bağımsız olarak söylemler içinde üretilir ve bu söylemler de güç ilişkileri tarafından şekillendirilir. Dolayısıyla “özne”, özgür bir birey olarak değil, iktidarın söylemi içinde şekillenen bir varlık olarak görülmelidir. Bu akademik zemin düşünüldüğünde Haberci metni biçimsel açıdan anlatmak istediği şeyle son derece bütünleşik bir oyun. Sahnedeki haberciler bu bağlamda özgür bir birey değil iktidar söylemi içinde şekillenmiş, halkı manipüle etmekle görevlendirilmiş birer araçlar. Medyanın iktidarın kölesi olma durumunun oyunda hem biçimsel hem de içerik açısından clowneks bir anlatıyla aktarılıyor olması çok başarılı ve yerinde bir tercih.
Oyunun en çarpıcı yönü, haber ile hakikat arasındaki farkı tartışmaya açması. Ancak bu tartışma, oyunun bazı anlarında biraz fazla soyut bir hâl alıyor. Metnin bazı bölümleri metaforlar ve fiziksel anlatımlarla dolaylı bir yol izlemeyi tercih ediyor. Bu durum, oyunun yorumunu zorlaştırabilir. Hikâyelerin birbirine bağlanma biçimlerinde de bazı dağınıklıklar göze çarpıyor. Farklı tragedyaların anlatıları birbirine eklemlenirken bazen kopukluklar yaşanıyor. Ancak oyuncuların muazzam fiziksel performansları ve mizansenin gücü, bu kopuklukları büyük ölçüde örtmeyi başarıyor. Tragedyalar hakkında bilgi sahibi olan seyirci oyundan çok daha keyif alacaktır. Ancak hiç bilgi sahibi olmayan bir izleyen de benzer bir tatmin ile salondan ayrılabilir. Çünkü sahnede dramaturjik anlamda kurulabilmiş sıkı bir bağlamla karşılaşıyoruz.
“Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü” ve “İKSV 50. Yıl Genç Sanatçı Fonu” desteğiyle üretilen Haberci, yalnızca Antik Yunan tragedyalarına modern bir yorum getiren bir oyun değil; aynı zamanda günümüz medya düzenine ve tarih yazımına dair güçlü bir eleştiri sunuyor. Bugün, haberciler kim? Bir anlatıyı kimin anlattığı, onun gerçekliğini nasıl değiştiriyor? Haberler, anlatıldığı biçimiyle mi var olur, yoksa habercinin seçtiği kelimeler, vurgular ve sessizlikler mi tarihi yazan asıl unsurlardır? Bu oyun, seyirciyi yalnızca Antik Yunan tragedyalarının içinde bir yolculuğa çıkarmıyor; aynı zamanda bugünün medya düzenine, haber sunum biçimlerine ve ideolojik anlatılara dair bir sorgulama alanı açıyor. Haberci, haber verenin her zaman masum bir anlatıcı olmadığını; bazen tarihin en büyük manipülatörleri olduklarını gösteren güçlü bir sahne eseri. Sonuç olarak, Haberci sadece bir oyun değil, bir anlatıyı kimin anlattığının, anlatının kendisi kadar önemli olduğunu vurgulayan, düşündüren, eğlendiren, güldüren, sarsan ve seyircisini “gerçeğin ne olduğu” sorusuyla baş başa bırakan bir tiyatro deneyimi.
Not: Fotoğraflar oyunun resmî instagram hesabı olan habercioyunofficial’dan alıntıdır.