20 Kasım 2025 Perşembe

Büyük Mısır Müzesi

Eren Can Altay  |  Ed. Seda İstifciel

Geçtiğimiz 1 Kasım, Mısır önemli bir yapının açılışına sahne oldu. 30 yılı aşkın bir süre devam eden bürokratik ve inşa süreçleri sonucunda Büyük Mısır Müzesi kapılarını en sonunda ziyaretçilerine açtı. Aslına bakılırsa müzenin kimi bölümleri geçtiğimiz dönemlerde kısmen kullanıma açılmıştı. Ancak yapının tamamının bitirilmesi ve resmi açılış için 2025 Kasım’ı beklenmek zorunda kaldı. 1992 yılında Giza Piramitlerinin yakınında alanı tesis edilen müze, 2003’de gerçekleştirilen mimari bir yarışma ile somutluk kazanmaya başladı. İrlandalı mimarlık ofisi Heneghan Peng’in tasarımı, tek bir medeniyete ait dünyanın en büyük müzesi için kazanan proje olarak seçildi. 

2003 yılından sonra başlayan planlama, uygulama ve inşa süreçleri, birçok kez kesintiye uğramak zorunda kaldı. 500.000 metrekarelik bir alana yayılan yapının devasa ölçeğinin getirdiği zorluklar bir yana, Mısır’da ve dünyada meydana gelen birçok gelişme de inşa sürecinde olumsuz roller oynadı. Bu süre zarfında Arap Baharı ve Covid 19 krizlerini gören inşaa süreci, sekteye uğramak için yeterince sağlam sebeplere sahip denilebilir. Tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen 30 yılı aşkın inşaa süresiyle, neredeyse Giza Piramitlerinin inşa süresine yakın bir zaman diliminde inşa edilebilmesi, müzeyi sergilediği eserlere biraz da trajikomik bir biçimde bağlıyor gibi duruyor. 


Müzenin tasarımı, dışarıdan tek ve bütünsel bir hacme sahip olsada, yapı boyunca üçgen cephe elemanları ve prizma şeklinde tasarlanan giriş alanları ile üçgen dominant bir harekete sahip. Heneghan Peng Mimarlık’ın müzenin konsepti için seçtiği bu üçgen fikrinin nereden geldiğini fark etmek çok da zor olmasa gerek. Hele ki müze, Giza Piramitleri ile doğrudan bir görsel iletişim halindeyken. Bu bağlantının çokça görsel ve yüzeysel bir bağlantı olduğu fikri, mekansal ve 3 boyutlu olarak da üçgenvari alanların ortaya çıkarılmasıyla bir nebze hafifletilmiş olsa da, bu derece süslemevari bir seçimden dolayı yapının postmodern mimari yapısını ortaya çıkardığı düşünülebilir. 

Müze binasının kendisinden daha da önemli olan yapının içerisindeki eserlerin çokluğu, Mısır gibi bir coğrafyadan bahsedince çok da garip olmasa gerek. Yazının başında da belirttiğim gibi müze binası, tek bir medeniyete ait yapılmış en büyük ve kapsamlı müze olma sıfatını taşıyor. Mısır tarihi boyunca yayılan (dolayısıyla tüm medeniyet tarihi boyunca) 100.000 tarihi eserlik koleksiyon ile ne kadar kapsamlı bir müze olduğunu kanıtlayan müze, Mısır araştırmalarının yürütülmesi için de çok önemli bir kurum işlevi görmeyi de amaçlıyor. 

Birçoğu ilk kez sergilenecek olan tarihi eserlerden en önemlisi de kuşkusuz 1922 yılında İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından keşfedilen Tutankhamun’un Mezarı. Bozulmamış bir şekilde keşfedilen bu firavun mezarı, Antik Mısır ritüellerinin anlaşılması açısından çok önemli bir yere sahip ve elbetteki müze için de büyük bir prestij öğesi. Buna ek olarak II. Ramses dikilitaşı gibi yine azımsanmayacak önemde birçok tarihi eser artık kendi topraklarında sergilenebilecekler. 


Büyük Mısır Müzesi ile gündeme gelen bir diğer konu da, Avrupa müzelerine yayılmış olan Antik Mısır eserlerinin yeniden Mısır’a döndürülme talepleri. Mimarinin sadece yapısal bir üründen ziyade farklı zeminlerde farklı anlamlar taşımasına güzel bir örnek oluşturacağa benzeyen müze, Mısır’ın sömürgeci ülkelerce talan edilen birçok eserini daha güçlü bir zeminde talep edebilmesi için bir dayanak noktası yaratacak gibi. Eserlerin tarihsel olarak ait oldukları ülkelerde güvende olamayacağı ya da uygun bir şekilde sergilenemeyeceği yönündeki kolonyal söylemi en azından Mısır özelinde zorlayacak gibi görünen Büyük Mısır Müzesi, sadece bir binadan öte, uluslararası mecralarda ülkenin tarihi zenginliklerinin korunması ve geri getirilebilmesi nezdinde de daha güçlü bir söylem yaratmak için uygun zemini oluşturacak. Mısır’a döndürülmesi talep edilen birçok eser arasında belki de en önemlisi, Hiyerogliflerin deşifre edilmesini sağlayan ve şu anda British Museum’da yer alan Rosetta Taşı da var. Bu prestijli parçanın bunca yıldan sonra Mısır’a geri getirilme olasılığı ve bunun olası başarısı, sadece uluslararası ilişkiler ve post kolonyal söylemlerin ötesinde artık mimari bir unsura da işaret ediyor. 


Yorumunuzu bırakın