10 Kasım 2025 Pazartesi

Sessizlikle Yazılanlar

Eda Çamlı  |  Ed. Seda İstifciel

Haftalık Sanat Haberleri (10 Kasım- 17 Kasım) :

Barın Han’da Sözcüklerin Büyüsü: “As We Used to Spell | Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi”

Aslı Serbest ve Mona Mahall’ın “As We Used to Spell | Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi” başlıklı sergisi, 6 Kasım 2025 – 11 Ocak 2026 tarihleri arasında 18. İstanbul Bienali paralel etkinlikleri kapsamında Barın Han’da sanatseverlerle buluşuyor.

Sergi, kelimelerin, seslerin ve büyülerin kesiştiği bir düşünme alanı kuruyor. Sözcüklerin yalnızca birer iletişim aracı değil; kamusal ve kişisel alanlarda dönüşüm yaratabilen eylemler olduğuna dikkat çekiyor. Proje, bedensel ve mekânsal biçimler aracılığıyla geçmişten bugüne taşınan “heceleme/büyü (spell)” pratiklerinin etkileyiciliğini sorguluyor.

Emin Barın’ın matbaa ve cilt atölyesi olarak kullandığı modernist yapı Barın Han, serginin kavramsal zeminini güçlendiriyor. Bu tarihsel bağlamda sergi, modernizmin “hakikat” anlayışına eleştirel bir bakış getirerek tekno-rasyonalizmin günümüz düşünme, konuşma ve üretim biçimlerine etkisini irdeliyor. Sylvia Wynter’ın “truths-for” kavramından esinle, hakikatin bedensel ve teknolojik araçlarla yeniden üretim süreçlerini inceliyor.

Serbest ve Mahall, bu uzun soluklu araştırma temelli projede Emma Waltraud Howes ile iş birliği yapıyor. “Eskiden Hecelediğimiz / Büyülediğimiz Gibi”, bilgi, mizah ve cömertlik aracılığıyla tahakküm sistemlerini dönüştürmeyi amaçlayan, büyüleyici bir düşünsel alan sunuyor.


* Görsel barın han resmi instagram hesabından alınmıştır.

Zeren Göktan’dan Kadınlık, Kırılganlık ve Dönüşüm Üzerine Bir Yolculuk: “Seninle Benim Aramda”

Zeren Göktan’ın “Seninle Benim Aramda / Between You and Me” başlıklı kişisel sergisi, 6 Aralık tarihine kadar Pilot Galeri’de sanatseverlerle buluşuyor.

Sanatçının son dönem üretimlerinden oluşan sergi, “Kırık Beyaz” fotoğraf serisiyle birlikte “Nasıl Var Olursun? Kendi Süpürgeni Nasıl Yaparsın? Nasıl Yok Olursun?” başlıklı enstalasyonunu bir araya getiriyor. Göktan, bu iki çalışma üzerinden kadının kendisiyle, doğayla ve toplumla kurduğu karmaşık ilişkileri; görünürlük, yokluk ve direniş kavramlarıyla iç içe ele alıyor.

İlk kez sergilenen siyah beyaz fotoğraflarda, biberonlar, süpürgeler, ağaçlar, şimşekler ve yabani otlar gibi imgeler aracılığıyla kadın bedeninin hem doğayla hem de toplumsal yapılarla olan bağı betimleniyor. Diken tomarları, hem koruyucu bir kalkanı hem de insan ilişkilerinin çelişkili doğasını simgeliyor.

Göktan, kadın figürlerini kuşaklar arası bir döngüde konumlandırıyor: şimşekten sakınan bir kadın, ilk hayal kırıklığını yaşayan bir kız çocuğu ve anne figürü üzerinden kurulan bu görsel anlatı, varlık ile yokluk, benlik ile toplum arasındaki sınırları şiirsel bir dille sorguluyor.

Mahremiyet ile kolektif hafıza arasındaki çizgide yer alan “Seninle Benim Aramda”, dikenlerin arasından yıldızlara uzanan bir direniş hikâyesi anlatıyor — ışıkla, gölgeyle ve kadınlığın sessiz gücüyle.


*Görsel, pilot galeri resmi web sitesinden alınmıştır.

Volkan Kızıltunç’tan Görmenin Sınırlarına Bir Yolculuk: “The Seer”

Volkan Kızıltunç’un “The Seer” başlıklı kişisel sergisi, 16 Kasım’a kadar NOKS Art Space’te sanatseverlerle buluşuyor.

Sergi, izleyiciyi ilk anda sessizliğe davet ediyor. Kızıltunç’un dünyasında açıklamalar, yönlendirmeler yok; yalnızca bakış, his ve sezgi var. Her bir portre, her bir röntgen filmi kime ait olduğu belirsiz bir bedenin, bir hikâyenin yankısı gibi — duvarlarda asılı duruyor. Sanatçı, izleyicinin yalnızca “bakmasını” değil, aynı zamanda tanıklık etmesini istiyor.

Kızıltunç’un figürleri, klasik portre geleneğinin aksine, izlenmekten çok izleyene bakıyor gibidir. Bu karşılıklı bakışta, görünmez ama yoğun bir bağ kurulur; bir sessizlik alanı içinde yankılanan duygusal bir etkileşim.

Sanatçı, büyük format analog kamerayla çalışarak yavaş ve dikkatli bir üretim süreci izliyor. Bu yöntem, yalnızca görüntüleri değil, onları üretmenin ritmini ve disiplinini de görünür kılıyor. Kızıltunç için fotoğraf, bir temsil biçiminden çok bir düşünme eylemi, bir sezgi pratiği.

Sergide yer alan röntgen görüntüleri ise geçmişin tıbbi belgeleri olmaktan çıkarak yeni bir anlam kazanıyor. Portrelerin yanına yerleştirilen bu imgeler, bir zamanlar “teşhis” işlevi taşırken şimdi izleyicinin sezgisine açılıyor; belgelerden çağrışımlara, bedenden hafızaya dönüşüyorlar.


 *Görsel, noksart resmi web sitesinden alınmıştır.


Yorumunuzu bırakın