26 Temmuz 2024 Cuma

Birileri De Artık Kalasın Bir Ucundan Tutsun!

Kumru Yaren Cengiz  |  Ed. Murat Kadaş

Öner Eren Arıkan ile Bergama Tiyatro Festivali Üzerine:

2018’den beri Bergama’da can bulan Bergama Tiyatro Festivali’nin direktörü Öner Eren Arıkan ile konuştuk. Kendisinin çocukluktan başlayan tiyatro hikayesi ile anne tarafı köklerinin olduğu Bergama’nın, Berlin’de Bergama Müzesi’ne olan ziyaretiyle parlayan bir hayalden günümüze 5. edisyonunu 9-11 Ağustos 2024 tarihinde yapacak olan Bergama Tiyatro Festivali; alana çok önemli katkılarda bulunuyor. Sektörel paylaşıma ve paydaşlaşmaya çokça ihtiyaç duyduğumuz ekonomik olarak da politik olarak da ifade bulabilme ve hayatta kalabilme açısından zorlu geçen şu günlerde alana büyük bir nefes imkanı sunuyor BTF. Bu yıl festivalde ne gibi yenilikler olduğunu öğrenmek ve Bergama Tiyatro Festivali’ni daha yakından tanımak için keyifli okumalar dilerim.


Kumru Yaren Cengiz: Asklepion’da oynanacak üç oyunun listesi şu an elimde. Cyrano (DasDas), F451 (Tatbikat Sahnesi), Eski Köye Yeni Hayal (Kanada-Türkiye Ortak Yapım/Alana Özgü İş). Seçmiş olduğunuz bu üç oyunu neye göre seçtiniz? Bu sene festivalin temasının hikaye anlatmak olduğu notlarımda yazıyor. Bu “hikaye anlatmak” tanımına farklı perspektiflerden bakmışsınız ve bakabiliriz. Bu üç oyunun bu temadaki yeri nedir? Ayrıca festivalin direktörü olarak bu festivali ve özellikle bu seneki 5. edisyonunu kendi perspektifinizden nasıl tanımladığınız çok önemli bence. Biraz bahsedebilir misiniz?

Öner Eren Arıkan: Biz bu sene sürecin başında yola çıkarken aslında 5'inci yıl olması bizi çok heyecanlandırmıştı. Yani kendi kendine böyle aferin ya dediğimiz, merkez dışında bağımsız -tabi ki birçok destekçinin, kurumun ve sivil toplum kuruluşunun paydaşlığında- ama nihayetinde, tek bir merkez olmayan bir ekip tarafından, kalabalıkça bir ekip tarafından konuşarak tartışarak oluşturulduğu... Festivalin direktörü, bir yönlendiricisi var. O benim temsil ettiğim bir pozisyon. Yarın öbür gün bu pozisyon değişebilir. Ama bunun arka planındaki kurumlar bunun arka planındaki sivil toplum kuruluşları, ekip çok daha geniş bir yelpaze ve çok daha geniş bir iş bölümünden bahsediyoruz.

Bir şekilde merkez dışında, İstanbul'un merkezinde değil, İzmir'in merkezinde değil, Bergama gibi bir yerde; böyle uluslararası ilişkileri güçlenen, bir şekilde merkezde dikkat çeken, acaba bu sene ne olacak dedirten, her sene yeni bir üretimi kendi imkanları dahilinde mümkün kılan bir festival. İşte bir sene Tuğçe Tuna'nın geldiği, buraya özgü yeni bir iş ürettiği gibi gibi örneklerin de olduğu ve sadece çeşitli birkaç oyunun bir araya getirilerek oluşturulan bir programın ötesinde bu kentin dinamiklerine, bu kentin geçmişine, bu kentin meselelerine, sorunlarına göz kırpan bir şekilde onlarla hemhal olmaya çalışan, onlara alan açmaya çalışan kendi küçük denemelerini yapıp bu denemelerinden yaptığı öğrenimlerle kendini geliştirmeye çalışan bir yapı aslında Bergama Tiyatro Festivali.

Dolayısıyla 5'inci sene bizim için böyle “ya biz bu kentin bir parçası oluyoruz galiba” senesi olması sebebiyle önemli. Çünkü. nasıl söyleyeyim, hani tek bir merkezden ya da tek bir fikirden doğan da bir şey değil. Buraya, kentten geçen insanlara çarpan, bu kentin halı kilimini de programına dahil eden, bu kentin Ticaret Odasını da programına dahil eden, konuşmalarına dahil eden; ekip olarak da git gide Bergamalılaşan, yerelleşen, buradan beslenen, ekonomisini bu kente aktaran bir yapı olmanın getirdiği mutluluktu. Belki işte bir Avignon gibi, ne bileyim işte, bir Edinburgh gibi bir Epidauros gibi kentiyle anılacak bir tiyatro festivali olacak umuyorum ki. Dolayısıyla hikaye kısmı da birazcık öyle bir yerden çıktı. Çünkü biz bu sene istedik ki birazcık kendi hikayemizi de anlatalım aslında.

Bir tiyatro festivali niye var? Çeşitli hikayelere kapı açar çünkü. F451 distopya bir hikaye anlatıyor. Cyrano da bir hikaye anlatıyor. Aslında her şey bir hikaye anlatıyor. Ve Bergama o kadar enteresan bir şehir ki bir taraftan… Her taşının altında bir hikaye var. 2000 yıldır insan yaşamının hiç ara vermeden devam ettiği bir yerden bahsediyoruz. Dolayısıyla o her taşın altındaki hikayeyi aramak, aslında birazcık Bergamalı olmaktan ve o Bergama'nın hikayelerini kendi hikayemizle harmanlayıp yola çıkmaktan kendini pozisyonlayan bir yerdeydi. Çünkü Berlin-Bergama konusu da bir hikaye aslında. Ve bakılması gereken bir şey.

Böyle bir duruşla hikayelerimize, kendi hikayemiz de dahil başka hikayelere alan açıp onları insanlarla paylaşmaya niyetiyle yola çıktık. Birazcık zamansız işlerle birazcık daha zamanın ötesine geçebilmiş kişilerin hikayesiyle festival sürecimizi buluşturma üzerinden bir programlamaya gittik. 



Evet, 5. Yıl festivaller için gerçekten çok önemli. Bir nevi rüştünü ispatlama yılı oluyor. Yine de bu oyunları seçmenizin tek sebebi bu saydıklarınız değilmiş gibi geliyor bana. Diğer parametrelerden de bahseder misiniz? Çünkü her sezon birçok güzel oyun çıkıyor. Seçtiğiniz oyunlar son sezon oyunlar bile değil aslına bakarsak…

Burada tabii ki çeşitli faktörler var. Tek faktör sizin sanatsal beğeniniz ya da artist olarak nasıl bir iş istediğiniz de olmuyor.

Bergama Tiyatro Festivali 5'inci senesine girerken bir taraftan da bu 5 senelik geçmişindeki dahi en zorlu seneyi yaşadı. Yaşamaya devam ediyor. Bu zorluğun temel kaynağı aslına bakarsanız ekonomik sebepler hem ülkenin içinden geçtiği ekonomik durum malum hem de buna ek olarak seçim ardından gelen belirsiz bir süreç bizim için yaşandı. Ekonomik kaynaklarımızın neredeyse %40’ına %35’ine tekabül eden bir işbirliği ve bir destek modeli olan iki yönetim olan İzmir Büyükşehir ve Bergama Belediyesi’nde yönetim değişiklikleri yaşandı. Ve bu yönetim değişikliklerinin operasyonun ilerlemesine dair oluşturduğu bir belirsizlik süreci oldu. Dolayısıyla bu belirsizlik süreci sebebiyle programın oluşması gereken zamanla bizim bununla ilgili aksiyona geçtiğimiz zaman arasında çok büyük bir fark vardı.

Bu farkı da göz önünde bulundurduğumuzda, tabii ki, yaz takvimleri, turne takvimleri, insanların farklı işlerinin takviminin de o süre zarfında belirlenmiş olması bir taraftan da bizim iş belirleme sürecimizin etkisi oldu. Dolayısıyla o sanatsal tercihlerimizin de etkisiyle ortaya çıkan program bu şekilde. O merak ettiğimiz, kulak vermek istediğimiz hikayelere bir şekilde alan açabilecek işler olsun istedik.

Bir de Asklepion'da şöyle bir şey var. Bergama Tiyatro Festivali sadece Asklepion oyunları ile sınırlı değil. Bugüne kadar geldiğimizde, ortalama rakamlar vermem gerekirse, her festivalde yaklaşık 17-18 tane performans işi; onun dışında yaklaşık 20’ye yakın da yan etkinlik dediğimiz atölye, panel, söyleşi ve yürüyüş diye de onları detaylandırdığımız etkinlikler oluyor. Geçen sene yaklaşık 40’a yakın etkinlik vardı. Bu sene de yine aşağı yukarı benzer bir operasyona doğru ilerliyor olduk. Aslında bu kadar genişleyemeyeceğimizi düşünürken yine hayal ettiğimiz şeyi gerçeğe dönüştürmek için sınırlarımızı zorlamaya devam ediyoruz.

9 Ağustos Cuma günü, Asklepion Antik Sahne açılışını Cyrano ile yapıyor olmakla birlikte aynı gün içinde öğleden sonra Bergama Kültür Sanat Vakfı’nın Kaç Baba Kaç oyunuyla aslında performatif  programı açacağız. Biz her sene Bergama’da üretilen işlere alan açma sözü verdik. Bergama’da kim tiyatro yaparsa ona bir şekilde festival programında yer vermeye çalışıyoruz. Onun dışında Kozaklı Köylü Kadınlar da Bergamalı kontenjanımızdan festivale dahil olacak 14 kişi. Tiyatropolis isminde bir tiyatro grubu var. O da yine bu sene bizim Bergamalı kontenjanımızdan programa dahil olacak. Her sezon festival için iş üretiyorlar. “Bergama Tiyatro Festivali sence neden iyi?” diye bana sorsanız işte mesela bu örneklerden biri. Bu festivalin motivasyonuyla her sene iş üreten bir ekip var.

Bunların dışında KİOSK diye yeni bir süreç başlattık. Bir Showcase programı Ege Bölgesini kapsayan. Bir çağrı başlattık. Ege bölgesindeki üreticiler, üniversite toplulukları, amatör-yarı profesyonel-profesyonel tiyatro ekipleri olabilir. Bu çağrı sürecinde bize başvuru yapan ekiplerin arasından bir seçki yapılacak ve onlardan minimum 4 tane iş Bergama Tiyatro Festivali programına dahil olacak. Ama bu 4 işi biz sadece programa dahil etmiyoruz tabii ki. Kendileri için aslında bir süreç hazırlanıyor ve sektör profesyonelleriyle buluşarak bir taraftan kapasite geliştirme, bir akış geliştirme, ilişki geliştirme gibi bir sürecin içine girecekler. Hem festival seyircisi ile tanışacak hem de kapasite geliştirme programıyla bir şekilde yeni insanlarla tanışacaklar.

Sonrasında İnsan Müsveddesi bu sene Arasta’da olacak. Nora 2 ile kapatıyor olacağız festivali pazar günü Kültür Merkezi’nde. Kanada-Türkiye ortak yapımı olan işimiz beni çok heyecanlandırıyor mesela. Bu işin 2 senedir Bergama’da kurgulanıyor olması tabii ki ayrı bir konu. Hani gerçekten festivalin benim tarafımdan heyecanını böyle iyice köpürten işlerden bir tanesi bu sene. 

Showcase’ler beni de çok heyecanlandırıyor. Çünkü şu an ne olursa olsun tiyatro da sinema da İstanbul merkezli ilerliyor. İstanbul dışında dikkat verebildiğimiz oyunlar ancak ödenekli tiyatrolar olabiliyor. Ya Şehir Tiyatrosu ya Devlet Tiyatrosu ya da ünlü bir sanatçının sahnesi oluyor. Ödül alan, izlenebilen ve dikkat çeken işler ancak bunlar olabiliyor İstanbul dışında. Yani bir turneye çıkabilen ekipler oluyor. Onun haricinde imkanı olmayan ekipler hep kendi yağlarında kavruluyorlar. Kendi imkanları o kadarına yetiyor. Üretiyorlar. Çok değerli şeyler yapıyorlar ama bize ulaşamıyor.

Bu noktadan KİOSK adındaki bu Showcase programı çok değerli bir iş. Evet, İstanbul ayağı merkez dedik ama büyük ihtimal Bergama'ya katılan seyircilerin de ekiplerin de birçoğu Bergama ve Ege Bölgesi dışından olacak. Ve bence bizler daha farklı üretim bakış açılarına daha farklı dinamiklere ve alışkanlıklara sahibiz. Ve orada o ekiplerle bir buluşma sağlanması gerçekleşmiş olacak. O yüzden beni çok heyecanlandıran bir ayak oldu bu. Çünkü her şeyi değiştiren bir şey. Onların üretim aşamaları, üretirken güttükleri kaygılar. Bambaşka şeyler olduğunu biliyorum. Tabii ki ortak kaygılar hep var orayı cepte tutuyorum.

Aynen öyle. Tam olarak bahsettiğiniz gibi. Çünkü sizin de söylediğiniz gibi o buluşma iki taraflı bir fayda sağlama potansiyeline sahip. Bir taraf bizim bölgesel üretici. İkincisi, sektör profesyonelleri dediğimiz taraf. Bunları da biz kendi içinde 4-5 gruba ayırdık. Akademisyenler var, mekan sahipleri var, festivalciler var, birkaç tane eleştirmen var. Yaklaşık 12 kişilik bir sektör profesyoneli grubu dediğimiz bir grup var. Ve işte bir takım yurtdışı yabancı misyon temsilciliklerinin kültür bölümlerinden de birkaç katılım olacak. Burada Türkiye’de yaptıkları işleri ve projeleri  yine bu bölgesel üreticilerle buluşturacaklar.

Bizim şimdi temel amacımız KİOSK’u Bergama Tiyatro Festivali’nden ayrı bir şekilde büyütmek ve ilerletmek. Festivalle birbirlerinden beslenebilirler tabii ki. Hatta bizim şöyle bir hayalimiz var. KİOSK programına dahil olan ve dikkat çekici güzel bir iş olursa hemen bir sonraki festival programına dahil edelim istiyoruz. Çok güzel bir ilişki potansiyeli var burada.

Tam biraz önce sizin de bahsettiğiniz gibi ünlüsü yok, ödeneği de yok ama bir tiyatro yapma aşkı var. Bu aşkla tanışmak bu aşkı bu aşka sahip insanlardan dinlemek mesela işte bizim, İstanbul'un, tekrar bir hatırlaması gereken belki tekrar bir duyması gereken bir ses olabilir. Biz burada ay güzelim Anadolu çocuklarına bir şey bahşetmeye falan da çalışmıyoruz. Onlar da bizim gibi üretiyorlar. Tabii ki biz burada bir ticari ve aslına bakarsanız ekonomik de bir fayda olmasını umuyoruz. Çünkü ekonomik bir karşılıkla taçlandırılmadığı noktada bu hisler, iyi niyetler, bu bütün çabalar bir noktada törpülene törpülene belki çok başka, çok güzel şeyler üretebilecekken profesyonel anlamda başka şekillerde devam ediyor. Hepimizin hayatında böyle bu. İşte yaratıcı endüstriler dediğimiz alan birazcık da böyle. Sanki paragöz bir yerdenmiş gibi konuşuyoruz ama böyle…

Aslında ticari bir şey olarak anlatmaya çalıştığımız bir misyonumuz var. Bunun sebebi de şu. Gönüllü kasap görmedim. Gönüllü taksi şoförü de görmedim. Ama bizim bütün endüstrimiz bir gönüllülük kavramı ile hemhal durumda işte. Benim kendi kişisel geçmişim de öyle. Biz gönüllü olarak elektrik faturası ödeyemeyiz ki! Yani bir şekilde bunun bir ekonomisinin olması lazım. Ve bu ekonomide en başından bir emek varsa bu emeğin ekonomik karşılığı var. Bugünün koşulları içinde, bugünün konjonktürü içinde, 2024 yılında, o emeğin karşılığı olmalı. Diğer türlüsü çok ayıp. Yani 2 kalas bir heves… Evet, zaten her şey böyle başlıyor da birileri de şu kalasın ucundan tutsun. Yani heves biz sanatçılarda, üreticilerde var. Onda bir problem yok. Ama şu kalası da hep biz taşımayalım. Sanatçı perişan olmasın Biz de ekonomik olarak kaygılarımızı bir noktada varoluş mücadelesinin bir tık üstüne çıkartıp artık yeni fikirler ortaya koymaya çalışalım. İşte KİOSK da birazcık doğrudan bir bölgeyle buluşma çabası bu yüzden.


Destinasyon festivalleri tiyatro özelinde de sevilen, tercih edilen bir şey. Buna hem pozitif bir şey hem negatif bir şey olarak da bakanlar var. “Gitmişken tatil de yaparız. Tatilimiz olur ama işin içinde sanat da olur. Tiyatro da olur.” gibi bakış açılarını sevmeyenler var.  Bu şekilde ya da benzer bir şekilde çok hoşunuza gitmeyen bir bakış açısı var mı Bergama’ya dair? Mesela böyle bir şey hissediyor musunuz?

Yok. Biz bu sevilmeyen tutumu güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu aslında Kapadokya ile başladı birazcık. Geniş katılımlı destinasyon festivali denilebilecek girişimler... Tabii, burada şöyle bir şey var. Bir tespit yapmak lazım. Şu anda İstanbul'da dışarı çıkıp bir akşam oyun izleyip ya da bir konsere gidip sonrasında arkadaşlarınızla oturup iki kadeh bir şey içip sağlıklı bir şekilde huzurunuzu, bedensel bütünlüğünüzü bozmadan evinize dönme olasılığınız yağmura yakalanma olasılığınızla aynı. Hani yağmur yağabilir. O bineceğiniz taksiye binebilecek misiniz? O taksiciyle huzurlu bir vakit geçirebilecek misiniz? Hadi tüm bunlardan kurtuldunuz… Bu bir gecelik aksiyonun ekonomik maliyeti nasıl bir noktada ve o ekonomik maliyeti bir tık zorlayarak mesela Ayvalık gibi bir taraftan hayatınıza o sırada farklı bir şey katacak keşfe de yardımcı olacak ama aynı şekilde hiç daha önce görmediğiniz bir mekanda bir tiyatro izleme deneyiminiz var. Dediğim gibi, biz bunu güçlendirmek istiyoruz. Çünkü gerçekten bu insanların bu kente gelmesi kentin ekonomisine de katkı sağlıyor. Ve bu kültür endüstrisi dediğimiz şey, o esnaf için ekonomik bir katkı sağlıyorsa o esnafın tiyatro ile kurduğu ilişki herhangi birinden daha farklı oluyor. Ve bu gerçekten tiyatronun faydasına. Genel anlamda o kişi gelip tiyatro izlemese bile bu böyle. Dolayısıyla bizim Bergama Tiyatro Festivali olarak, tabii ki Bergama’nın ekonomisine, Bergamalıların festivalden kültürel anlamda fayda sağlamasının yanında ekonomik -sosyal anlamda da fayda sağlamasına yönelik hedeflerimiz var. Bu hedefin en güçlü destekçilerinden bir tanesi işte bu destinasyon festivalidir. Negatif bir taraf yok burada. Sadece problem bunların sürdürülebilir olmasıyla ilgili. Yerel yönetimlerin, bölgedeki esnafların bölgedeki kültür ve turizm tarafında aktif olanların bu işe daha derinlemesine ve uzun vadeli bakması gerekiyor. Bu arada, ben birazcık festivaller konusunda festivallerin kendi içinde bir takım soruları ve sorunlarının olduğunu düşünüyorum. Ben açıkçası festivallerin birazcık tüketimle ilgili de  olduğunu düşünüyorum bir festival direktörü olarak. Çünkü festival dediğimiz şeyin bir tarafta, hani o izleyici ve üretici arasındaki ilişkiyi güçlendiren bir yerde olması lazım. Ama festivaller biraz yapalım gidelim gibi bir yerde durmak konumunda kalıyor. Tam buralarda bence burayı birazcık güçlendirecek şey hikayeler ve bir meselesinin, bir derdinin olması. O yüzden hep bizim için mesele, üç tane oyunu bir araya getirmenin bir tık daha ötesinde. Biz, Berlin-Bergama ilişkisinin üzerinde bir alan açmaya çalışıyoruz. O sebepten yerleştirilmiş kültürel miras bu festivalin meselelerinden bir tanesi. Çevre bu yüzden bu meselelerden bir tanesi. Gençler ve çocuklar çok sebepten bu festivalin meselelerinden bir tanesi. Erişilebilir olmak… Mesela biz her sene bir şekilde yeni ifade alanları açmanın dışında engellenen bireylerin sanata olan erişiminin gelişmesi için bir takım çabalar, görünür-görünmez bir takım süreçler ilerletmeye çalışıyoruz. Bu o yüzden bu festivalin meselelerinden bir tanesi. O hikayeyi ve bir derdi ortaya koymak.

Bergama Tiyatro Festivali’nden bahsederken muhakkak Berlin ayağından bahsediyorsunuz. Bunun bu festivali ortaya çıkarırken olan bir hayaliniz olduğunu konuştuk. Peki Berlin şu an bu projenin tam olarak neresinde? Daha çok zaman var diyebilir miyiz Berlin ayağının oluşması için?

Berlin, daha doğrusu Almanya ile Türkiye arasında zaten organik bir ilişki var. Osmanlı İmparatorluğu'na, Prusya'ya dayanan bir konu bakarsanız. Sonrasında bizim bu işte misafir işçi denilen konu, yanlışı-doğrusu-eksiği olan göçmenlikle ilgili aslında göçmen meselesi üzerine birçok şeyin yapılması gereken bir konu. Ve bunların tamamının içinde, yani bu ilişkinin içinde  Berlin ile Bergama'nın çok daha özel bir ilişkisi var. Çok daha özel bir yeri var. Çünkü onlar ortak bir kültürel mirası paylaşan iki kent. Ve  burada bir tartışma durumu söz konusu Biz burada şöyle bir yerden bakıyoruz konuya. Evet, Zeus Altarı’nın çok büyük bir kısmı şu anda Berlin'de. Berlin’de olsa da Zeus Altarı’nın o noktaya yapılmasına sebep olan şey neyse o hala Bergama’da. O manzara, o his, o duygu. Gün batımındaki o atmosfer… O hala burada. Evet, yer değiştirmiş, kültürel mirası tartışmalıyız. Bunu tartışırken Yunanistan'ı işin içine katmalıyız. Bunu tartışırken Güney Amerika'dan, Afrika'dan sömürülen kültür miraslarını bir şekilde bu işin içine katmalıyız Ve Bergama’yı bundan bağımsız tutamayız. Ama bizim buradaki Berlin-Bergama ilişkisini tam böyle bir yerden konumlandırarak aslında bu ilişkileri ve bu meseleleri tartışmaya kültürel bir perspektiften zemin açalım noktasından yola çıktık aslında. Ve tabii ki bu Bergama'nın dışında Berlin'de yaşayan göçmen, Almanya'da yaşayan göçmenlerin, göç tiyatrosunun Alman tiyatrosuna olan etkisi vesaire gibi şeyleri de değerlendirince burada bir külliyat var. Burada bir hikaye var. Bu festival de hem buna zemin hazırlasın hem de bir noktada nefesi yettiğince hikayesini Berlin'e taşısın. Ve Berlin'de ve Bergama'da eş zamanlı gerçekleşen bir köprü haline gelsin. Ve tabii ki bunlarla sınırlı olmamakla birlikte, birçok mesele üzerinden bu yaklaşım, bir tartışma zemini olarak hem Berlin'de, hem Bergama'da yeni tartışmalara alan açsın diye bir yerden aslında çıktı Berlin hikayesi. 

Evet, çok güzel. Benim sorularım genel olarak bu kadardı. Son olarak sizin söylemek istediğiniz bir şey var mı? 

Şunu söyleyeyim. Son söz olarak şöyle ifade etmeye çalışayım. Bu tür etkinlikler, bu tür festivaller, bu tür içerikler bir şekilde yerel destek alması gerekir kamu desteğinin olması gerektiği gibi konularla birlikte. Tabii ki buradaki en büyük destek seyircisine düşüyor. Bir şekilde seyircinin sahiplenmesine düşüyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik çok önemli bence. Onu atlamamak lazım çünkü aslında bu tür yapılan işlerin her bir senesi bir deneyime de dönüşüyor bu işi yapanlar ya da ucundan tutanlar için. Aslında her deneyim bir sonraki sene için bir öğrenim. Dolayısıyla daha iyiye, daha doğruya, daha anlamlıya giden yolda bu deneyimi yok saymamak lazım. Bu tür yapılan işler böyle ihaleyle ya da ne bileyim, toptan alınacak patates ya da mercimek gibi şeyler gibi görülmemeli kamu tarafından özellikle. Çünkü özellikle son dönemde bununla ilgili maalesef politikasızlık ya da stratejiden yoksun adımlar atılıyor gibi gözüküyor. O yüzden böyle hem insanların sahip çıkarken bu tür girişimlere bir taraftan da bu sürdürülebilir olma halinin bir şekilde desteklenmesi, bir şekilde bu yolların bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bergama Tiyatro Festivali’nin söyleyecek sözü kalmazsa bir gün, seyircisi yoksa, yeni işlere alan açamıyorsa, evet, desteklenmesin. Yani, neden desteklensin ki? Ama hala bunları bir şekilde yapabiliyorken bu festivalin hayatta kalması bir takım çıkarlardan öte, bu birikimin sonraki nesilleri aktarılması ve yeni alanlar açılması için önemli olduğunu düşünüyorum. 

Teşekkür ederim. Kesinlikle çok doğru bir noktaya yine dönmüş olduk. Her şey varken para sınırlayıcı olabiliyor ve bu çok üzücü. Keyifli sohbetiniz ve verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Umarım çok güzel bir festival süreciniz olur bu sene.

Ben teşekkür ederim. Çok memnun oldum. Rica ederim.


Röportaj Kumru Yaren Cengiz ve Öner Eren Arıkan ile sözlü olarak gerçekleştirilmiş olup blog için deşifre olarak yazılmıştır. 










Yorumunuzu bırakın