Hakkı Yüksel | Ed. Seda İstifciel
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar,
Bâki olsun diye iktisadî çıkarlar!
Göz göre göre zulmedenden beterdir,
Haklıdansa güçlünün yanında saf tutanlar!”
-Oyundan.
Adamın biri, bir balığı yanında, “kendi kurallarıyla” yaşatmak ister. Balığın doğal ortamı denizdir; ama adam onu önce tatlı suya, sonra havaya alıştırır. Balık çırpınır, debelenir; sonunda yeni koşullara uyum sağlar. Günün birinde adam balığıyla deniz kıyısına gider. Onu gören çocuklar, balığın karada olduğunu görüp “Yazık olmuş, denize atalım” derler. Balık, kendi köklerine dönmeye çalışırken boğulur.
Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi’nde geçen bu hikâye, çok şekilde yorumlamaya açıktır elbet. Ama son okumamda, muhtemelen güncel politikanın etkisiyle bu küçük anekdotu iktidarın beden üzerindeki tahakkümünü belki de en yalın şekilde özetleyen bir metin olarak yorumladım. Bir bedenin kendi varoluş koşullarından koparılarak, başka bir irade tarafından yeniden şekillendirilmesinin açık trajedisidir bu hikâye. Balık artık “yaşıyordur” ama yaşam onun yaşamı değildir. Kendi doğasına dönmek bile artık ona ölüm getirmiştir; beden çoktan başka bir gerçekliğe adapte edilmiş, başkasının gerçekliğine cebren hapsedilmiştir.
Aklımda bu kısa hikâye dönüp dururken tiyatromuzun çok güzel metinlerinden biri olan Ayak Bacak Fabrikası’nın Cihangir Atölye Sahnesi tarafından yeniden yorumlanmasını izleme fırsatı buldum.

Politik Bir Alegorinin Güncel Yorumu
Cihangir Atölye Sahnesi'nin (CAS) “Ayak Bacak Fabrikası” yorumu, izleyiciyi bedenin iktidar mekanizmaları tarafından nasıl üretildiği ve kontrol edildiği üzerine düşünmeye zorlarken, aynı zamanda politik tiyatronun bugünkü imkânlarını da sorgulatan bir prodüksiyon. Sermet Çağan'ın 1960'lar Türkiye'sinin sınıf mücadelesini alegorik bir dille anlatan klasiği, Cihangir Atölye Sahnesi’nde yalnızca tarihsel bir belge olarak kalmakla yetinmiyor, günümüzün beden politikalarına müdahale eden canlı bir organizma hâlinde karşımıza çıkıyor. Oyun, kapitalist üretim ilişkilerinin insan bedenini nasıl bir meta haline getirdiğini, bu süreçte iktidarın bedenler üzerinde nasıl tahakküm kurduğunu ve direniş imkânlarını tartışmaya açıyor.
CAS'ın bu yorumu, oyunu salt bir politik alegori olmanın ötesine taşıyarak “beden dramaturjisi” kavramı üzerinden yeniden yapılandırıyor. Bu yaklaşım, seyirciyi sınıfsal şiddetin gündelik tezahürleriyle yüzleştirirken, bedenin hem üretim süreçlerinin nesnesi hem de direnişin öznesi olarak ikili karakterini ortaya koyuyor. Ancak bu iddialı girişim, sahneleme tercihleri ve dramaturjik kurgu bağlamında bazı gerilimleri de beraberinde getiriyor.
Tarihsel Bağlam ve Güncel Yorum Arasında Beden
Sermet Çağan'ın 1963 tarihli eseri, Türkiye tiyatro tarihinde toplumcu gerçekçi geleneğin kilometre taşlarından biri olarak kabul edilir. Oyun, Anamur'un orman köylerinde yaşayan insanların “fink tohumu” nedeniyle yaşadığı sağlık sorunlarından yola çıkarak, kapitalist modernleşme sürecinin bedenler üzerindeki yıkıcı etkisini evrensel bir alegoriye dönüştürür. Brechtyen epik tiyatro anlayışının yerel bir yorumu olan metin, seyirciyi duygusal özdeşleşmeden uzaklaştırarak eleştirel bir tavır almaya davet eder.
CAS'ın güncel yorumu, bu tarihsel metni bugünün Türkiye'sinde bedenin politik eklemlenme biçimleri üzerinden yeniden okuyor. Özellikle son yıllarda artan iş cinayetleri, meslek hastalıkları, beden üzerindeki piyasa denetimi ve cinsel kimlik mücadeleleri düşünüldüğünde, oyunun güncelliği daha belirgin hale geliyor. CAS, bu güncel bağlantıları kurarken metnin tarihsel spesifikliğinden kopmuyor, aksine tarihsel olanla güncel olan arasında verimli bir diyalog kurmayı başarıyor.

Sahneleme Stratejileri ve Bedenin Temsili
CAS'ın sahne tasarımı, oyunun temel temalarını görsel bir metafora dönüştürme konusunda dikkat çekici tercihlere sahip. Minimalist unsurların öne çıktığı sahne düzeni, bedenin dolaşım alanının nasıl kısıtlandığını ve denetlendiğini fiziksel olarak deneyimletmeyi amaçlıyor. Sahnenin sınırlı alanı, kapitalist üretim süreçlerinin bedenler üzerindeki disipliner etkisini somutlaştırıyor. Ancak bu minimalizm, zaman zaman oyunun alegorik derinliğini taşımakta yetersiz kalıyor, dekorun anlam üretme kapasitesini sınırlandırıyor.
Kostüm tasarımı, sınıfsal ayrımları ve hiyerarşik yapıları görünür kılmakta başarılı bir işlev görüyor. Derebeylerinin kostümleri ile köylülerin giysileri arasındaki karşıtlık, iktidar ilişkilerinin bedenler üzerindeki tezahürünü net bir şekilde ortaya koyuyor. Aynı şekilde, tek tip giydirilmiş işçi bedenleri, kitlesel üretim sürecinde bireyselliğin nasıl silindiğine dair çarpıcı bir görsel argüman sunuyor.
Oyuncuların beden kullanımı ise prodüksiyonun en güçlü yanlarından birini oluşturuyor. Mekanik hareketler, senkronize eylemler ve ritmik tekrarlar aracılığıyla, emek süreçlerinin bedenleri nasıl disipline ettiği ve dönüştürdüğü etkileyici bir biçimde sergileniyor. Özellikle oyuncak üretim sekansı ve göl sahnesi, bedenin hem üretim aracı hem de meta olarak ikili karakterini vücut bulmuş hâliyle yansıtıyor. Bu sahneler, oyuncuların fiziksel tiyatro becerileriyle birleştiğinde, sözel anlatımın ötesine geçen güçlü bir anlam katmanı oluşturmayı başarıyor. Fiziksel tiyatro imkânları daha çok kullanılsa, anlamda soyutlamalara gidilse, metin açık biçimle değiştirilse oyunun geleneksel versiyonundan daha kuvvetli, daha güncel ve daha politik olabileceğini düşünüyorum.
Oyunun içinde yer alan milli piyango göstergesi dikkat çekici bir öge olarak öne çıkıyor. Piyango, insanların bütün emek süreçleri boyunca tüketilen bedenlerini, ulaşamadıkları “kurtuluş” umuduyla canlı tutan bir rıza üretim aracıdır. CAS’ın sahnelemesinde piyango törensel bir biçimde sunularak, bedenlerin sömürüye rağmen sisteme duyduğu inancın nasıl yeniden üretildiği görünür hâle geliyor. Umut, burada bir direniş ihtimali değil; iktidarın sürdürülebilirlik stratejisinin bir parçası olarak işliyor.

Işık ve Sesin Dramaturjik İşlevi
Prodüksiyonun en tartışmalı unsurlarından biri ışık tasarımı olarak karşımıza çıkıyor. Işığın, Brechtyen anlamında yabancılaştırma efekti yaratma potansiyeli yeterince kullanılmamış gibi görünüyor. Oysa ışık, beden üzerindeki iktidarın gözetim ve denetim mekanizmalarını görünür kılmak için etkili bir araç işlevi görebilirdi. Keskin spotlar, ani kararmalar veya seçici aydınlatmalar aracılığıyla, iktidarın bedenleri nasıl görünür kıldığı veya görünmez hâle getirdiği daha vurgulu bir şekilde işlenebilirdi.
Müzik ve ses kullanımı ise ışık tasarımının aksine, prodüksiyonun en başarılı unsurları arasında yer alıyor. Endüstriyel sesler, makine gürültüleri ve mekanik ritimler, bedenlerin maruz kaldığı üretim süreçlerini işitsel olarak deneyimletirken, ara sıra duyulan insani sesler ve melodik unsurlar, bu süreçte kaybolan insani boyutu hatırlatıyor. Müziğin koreografiyle uyumu, özellikle toplu dans ve şarkı sahnelerinde, kolektif bedenin hem uyumunu hem de potansiyel direnişini aynı anda temsil edebiliyor.
Queer Potansiyel ve Bedenin Sınırları
Oyunun CAS yorumu, metnin taşıdığı queer potansiyeli kısmen açığa çıkarmayı başarıyor. Heteronormatif üretim ilişkilerinin bedenleri nasıl cinsiyetlendirdiği ve normatif bir kalıba soktuğu, özellikle bedenlerin disipline edilişi ve kontrol altına alınışı sahnelerinde sezdiriliyor. Ancak bu potansiyel, daha radikal bir okumayla derinleştirilebilirdi. Bedenin iktidar tarafından üretilen bir kategori olarak ele alınışı, cinsiyet kimliklerinin inşasıyla doğrudan bağlantılandırılabilirdi.
Queer bir dramaturji perspektifi, oyunun temel sorusu olan “Beden kimin?” sorusuna daha kapsamlı yanıtlar üretebilme imkânı sunuyor. Bedenin yalnızca sınıfsal sömürü alanı olmadığını, aynı zamanda toplumsal cinsiyet, ırk, etnisite ve cinsellik eksenlerinde de mücadele alanı olduğunu vurgulayan bir yaklaşım, oyunun politik etkisini genişletebilirdi. Üstelik oyunu güncel politika içindeki tartışmalara daha çok yaklaştırabilirdi. CAS'ın yorumu bu imkânı sezdirmekle birlikte, onu tam anlamıyla gerçekleştirmekten kaçınıyor gibi görünüyor.
Seyirci Konumu ve Politik Etki
Brechtyen epik tiyatronun temel amaçlarından biri, seyirciyi pasif bir tüketici olmaktan çıkarıp aktif bir düşünür ve eleştirel özne hâline getirmektir. CAS’ın “Ayak Bacak Fabrikası” yorumu, bu anlamda seyirci konumunu yeniden tanımlama çabası olarak okunabilir. Geleneksel duygusal özdeşleşme mekanizmalarını kırmaya yönelik sahneleme tercihleri, seyirciyi oyunun eleştirel mesafesine dahil etmeyi amaçlıyor.
Ancak bu çabanın tutarlılığı konusunda bazı soru işaretleri bulunuyor. Oyunun özellikle final bölümü, inşa edilen eleştirel mesafeyi zorlayan bir hızlanma ve yoğunlaşma sergiliyor. Metnin didaktik tonu, bu bölümde daha belirgin hâle gelirken, seyircinin düşünsel süreçlerini tamamlayabilmesi için gerekli zaman ve alan sağlanamıyor. Bu durum, oyunun politik etkisini kısmen zayıflatıyor. Güzel bir tempoyla ilerleyen oyunun hızlanan bir ritimle bitişi alımlayıcıda bir alelacelecilik sezdiriyor.
Seyircinin konumlandırılmasındaki bir diğer sorun, Cihangir Atölye Sahnesi'nin fiziksel sınırlılıklarından kaynaklanıyor. Kalabalık oyuncu kadrosunun küçük sahne alanında yarattığı sıkışıklık, zaman zaman anlam üretmekten çok, görsel bir kaos yaratıyor. Bu kaotik etki, oyunun temel teması olan endüstriyel üretimin kaotik doğasıyla örtüşse de, seyircinin odaklanmasını ve eleştirel düşüncesini sürdürmesini zorlaştırabiliyor.

Kullanılmayan Potansiyel ve Umut Vaat eden Yönelim
CAS Tiyatro'nun “Ayak Bacak Fabrikası” yorumu, Türkiye'de politik tiyatronun imkânları ve sınırları üzerine düşünmek için verimli bir zemin sunuyor. Prodüksiyon, özellikle beden dramaturjisi bağlamında getirdiği yenilikçi yaklaşımla, politik tiyatronun güncel bir müdahale aracı olarak potansiyelini gösteriyor. Oyuncuların fiziksel performansları, müzik ve koreografi kullanımı, kostüm tasarımı gibi unsurlar, bu anlamda takdir edilmeyi hak ediyor.
Fakat prodüksiyon, taşıdığı bu potansiyeli tam anlamıyla gerçekleştirmekte bazı zorluklarla karşılaşıyor. Işık tasarımının yetersizliği, sahnenin fiziksel sınırlılıklarının aşılamaması, queer potansiyelin yeterince derinleştirilememesi ve hikâyeyi altmış dakikalık tek perdeye sığdırabilmek için final bölümündeki aceleci anlatım, oyunun genel etkisini zayıflatan unsurlar olarak öne çıkıyor.
Buna rağmen, CAS'ın bu yorumu, politik tiyatronun Türkiye'deki seyirciyle kurduğu ilişki bağlamında önemli bir örnek teşkil ediyor. Geleneksel politik tiyatro anlayışını aşmaya yönelik çabaları, beden ve iktidar ilişkisini merkeze alan yaklaşımı ve güncel politik müdahale kaygısı, ülkemiz tiyatrosu için umut verici işaretler olarak okunabilir. “Ayak Bacak Fabrikası”nın bu yorumu, politik tiyatronun yalnızca geçmişin metinlerini sahnelemek değil, bugünün iktidar mekanizmalarına müdahale etmek anlamına geldiğini hatırlatıyor. Ve bu müdahalenin odağında, her zaman, iktidarın üretmeye ve denetlemeye çalıştığı, ancak bir türlü tam anlamıyla boyun eğmeyen direnişçi bedenler yer alıyor.
Not: Fotoğraflar tiyatrolar.com.tr ve biletinial.com sitelerinden alıntıdır.
