12 Ağustos 2025 Salı

Artist Spotlight ‘Bir Sanatçı Bir Hikaye’: Mine Dikel

Artist: Mine Dikel |  Ed. Seda İstifciel


Decollage Art Space olarak başlattığımız ‘Bir Sanatçı Bir Hikaye’ temalı Artist Spotlight yazı serisinde, her hafta bir sanatçının üretim pratiğine ve sanatsal yaklaşımına odaklanacağız. Bu yazı serisi ile sanatçıların üretim pratiğini ve sanatsal yaklaşımını odağa alarak görünürlüklerini artırmayı amaçlıyor, aynı zamanda farklı disiplinlerden bireysel sanatçıların daha fazla duyulmasına destek olmak, onları sanat profesyonellerine ve sanat dünyasında etkili kişilere ulaşmalarına aracı olmak istiyoruz.

Kurum olarak sanatçılarla sanat ekosistemi arasında sürdürülebilir ve nitelikli bağlar kurmayı önemsiyor, bu röportajlar ile sanatçıların profesyonel sanat süreçlerini geniş kitlelerle buluşturmayı arzuluyoruz. Artist Spotlight serisinin, güncel sanat ortamında karşılaşmalara alan açarak güçlü bir ağ kurmanın da zeminini hazırlayacak bir platform olmasını hedefliyoruz.

Artist Spotlight ‘Bir sanatçı bir hikaye’ serimizde “ODAK” sergimizde yer alan sanatçılarımız ile konuştuk.

Bu haftaki konuğumuz Mine Dikel.

Keyifli okumalar.

Sanat sizin için ne ifade ediyor?

Sanat benim için bir dil; kelimelerin yetmediği yerde devreye giren, duyguların ve düşüncelerin en saf haliyle dışavurumu. Renklerle, dokularla, formlarla anlattığım her hikâye, aslında iç dünyamın bir yansımasıdır. Küçük yaşlarda başlayan resim yolculuğumun hem kendimi keşfetme yolculuğum hem de başkalarının kalbine dokunabilmenin en zarif yolu olduğunu düşünüyorum. Bazen bir sessizliği anlatır, bazen bir çığlığı… Ama her zaman içten, her zaman çarpıcıdır.

Sanat yapma pratiğinde sizi besleyen ‘an’lar neler? 

Beni en çok besleyen anlar, zamanın akışının durduğu, sadece renklerin ve hislerin var olduğu o sessiz buluşmalar... Bir resme başlamadan hemen önceki o içsel kıpırtı, tuvale ilk fırça darbesini attığım o an, en büyülü andır benim için. Aynı zamanda doğada, şehirde yürürken bir ışık oyununa ya da kentin bir köşesinde gizli bir hikâyeye tanık olduğumda da ilhamla doluyorum. Tüm bu anlar, zihnimde birikir ve tuvalde bir anlam bulur.


Yaşam deneyiminiz sanat pratiğinizi nasıl şekillendirdi ve etkiledi? Gelecekte üretim pratiğinize dahil etmeyi düşlediğiniz yeni bir malzeme, tema ya da yöntem var mı?

Yaşam, bir sanatçının en büyük atölyesidir aslında. Geçirdiğim her dönem, karşılaştığım her insan, hissettiğim her duygu acı, sevinç, kayıp ya da umut zamanla işlerime yansıdı. Başta daha içe dönük ve duygusal temalarla ilerlerken, zamanla dış dünyaya, topluma ve insan doğasına dair gözlemlerim de üretimime yön vermeye başladı. Yaşam, bana sanatın sadece bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda kolektif bir hafıza oluşturma aracı olduğunu öğretti.

Gelecekte, daha çok disiplinlerarası çalışmalara yönelmeyi arzuluyorum. Özellikle ses ve video gibi farklı mecraları işlerime entegre ederek izleyiciyle daha çok katmanlı bir bağ kurmak istiyorum. Aynı zamanda doğa dostu, geri dönüştürülmüş malzemelerle üretim yapma fikri beni heyecanlandırıyor; hem çevresel hem de sanatsal anlamda yeni bir bilinç alanı açacağına inanıyorum.


Sanatınızda geliştirdiğiniz dilin oluşum aşamalarını dinlemek isteriz. Üslubunuzu belirleyen temel yaklaşımlar neler ve nasıl geliştirilebilir?

Sanatsal dilim, yıllar içinde içsel sorgulamalar, gözlemler ve deneyimlerle adım adım şekillendi. Başlangıçta yoğun bir arayış içindeydim; anlatmak istediğim şeyi nasıl bir biçimle ifade edeceğimi bulmak zaman aldı. Deneysel süreçler, hatalar, dönüşümler ve sezgilerim bu dili oluşturmada bana rehberlik etti. Zamanla şunu fark ettim ki, sade ve soyutlamacı bir anlatım, bana en çok yakın olan yoldu. 

Üslubumu belirleyen en temel yaklaşım; samimiyet, duygu ve sezgiyle hareket etmek. Estetik kaygının ötesinde, izleyiciyle duygusal bir bağ kurmaya çalışıyorum. Kompozisyonlarda bilinçli bir sadelik, renklerde sezgisel bir denge ve temalarda insanın kırılganlığı, işlerimin temel taşlarını oluşturuyor.

Bu dilin gelişebilirliği ise tamamen açıklıkla ilgili. Yeni teknikler öğrenmeye, farklı kültürlerden beslenmeye ve kendi içime dürüstçe bakmaya devam ettikçe, bu üslubun da evrilerek derinleşeceğine inanıyorum. Sanatın sabit bir formdan çok, yaşayan bir organizma gibi sürekli dönüşen bir yapı olduğuna inanıyorum.

Bir fikri 'bu artık esere dönüşmeli' dedirten o kıvılcım sizde nasıl oluşuyor?

O kıvılcım genelde duyguların içimdeki hareketiyle doğar. Bir duygu, bir görüntü, bir kelime ya da sadece bir an… Zihnimde diğerlerinden ayrılan, kalbime dokunan bir titreşim yaratıyor. O fikir peşimi bırakmaz; bu artık sadece bir fikir değil, bir esere dönüşme çağrısıdır.

Bazen bu kıvılcım çok kişisel bir deneyimden doğar, bazen toplumsal bir meseleye karşı duyduğum içsel tepki olur. Ama her seferinde ortak olan şey, fikrin içimde bir yük haline gelmesidir. Onu dışa vurmadığım sürece tamamlanmayan bir döngü gibidir ve tuvale ya da başka bir malzemeye döküldüğü an rahatlamış oluruz.


Bir izleyiciyle karşılaşma anı sizin için ne ifade eder? Hiçbir izleyici görmeyecek olsa, yine de sanat yapar mıydınız? Neden?

Bir izleyiciyle karşılaşma anı, benim için farklı bireylerle köprü kurulduğu andır. Herkesin kendi iç sesiyle baktığı, kelimelerden arınmış enerjetik bir alan. Birinin işimin karşısında durup düşündüğünü, gözlerinde bir şeylerin kıpırdadığını görmek, o anları sanatın en kıymetli hediyelerinden biri haline getiriyor. O bağ kurulabildiğinde, eser artık sadece bana ait olmaktan çıkar; izleyenin dünyasında da bir yer edinir.

Hiçbir izleyici olmasa da sanat yapardım. Çünkü sanat benim için öncelikle bir ihtiyaç, nefes almak gibi, susamak gibi. Kendimle kurduğum en dürüst diyalog o üretim sürecinde gerçekleşiyor. İzlenmek ya da beğenilmek için değil, varoluşumu anlamlandırmak için üretiyorum. İzleyiciyle buluşmak elbette bu süreci zenginleştiriyor ama asıl kıvılcım hep içimde yanıyor.

Sanatsal üretiminizde ileride hangi meseleleri merkeze almayı düşünüyorsunuz?

Gelecekte üretimime yön verecek meseleler, insanlıkla ilgili evrensel ama bir o kadar da kişisel sorular etrafında şekilleniyor: aidiyet, hafıza, kimlik, doğayla ilişki ve dönüşüm. Özellikle insanın iç dünyasındaki kırılganlıkla, dış dünyanın kaotik yapısı arasındaki gerilimi araştırmak istiyorum. Bu ikilik, beni hem görsel hem düşünsel olarak besliyor.

Ayrıca çevresel krizler, göç olgusu ve toplumsal bellek gibi konular da zihnimde gitgide daha çok yer kaplıyor. Sanatın, bu tür meseleleri görünür kılmak ve izleyicide yeni farkındalık alanları yaratmak gibi bir gücü olduğuna inanıyorum. Estetikle politik olanı buluşturabileceğim bir ifade dilini daha da geliştirmek, önümüzdeki dönem için en büyük arzularımdan biri.



Yorumunuzu bırakın