17 Haziran 2025 Salı

Artist Spotlight ‘Bir Sanatçı Bir Hikaye’: Ayşegül Demir Tatar

Artist: Aysegül Demir Tatar  |  Ed. Seda İstifciel


Decollage Art Space olarak başlattığımız ‘Bir Sanatçı Bir Hikaye’ temalı Artist Spotlight yazı serisinde, her hafta bir sanatçının üretim pratiğine ve sanatsal yaklaşımına odaklanacağız. Bu yazı serisi ile sanatçıların üretim pratiğini ve sanatsal yaklaşımını odağa alarak görünürlüklerini artırmayı amaçlıyor, aynı zamanda farklı disiplinlerden bireysel sanatçıların daha fazla duyulmasına destek olmak, onları sanat profesyonellerine ve sanat dünyasında etkili kişilere ulaşmalarına aracı olmak istiyoruz.

Kurum olarak sanatçılarla sanat ekosistemi arasında sürdürülebilir ve nitelikli bağlar kurmayı önemsiyor, bu röportajlar ile sanatçıların profesyonel sanat süreçlerini geniş kitlelerle buluşturmayı arzuluyoruz. Artist Spotlight serisinin, güncel sanat ortamında karşılaşmalara alan açarak güçlü bir ağ kurmanın da zeminini hazırlayacak bir platform olmasını hedefliyoruz.

Artist Spotlight ‘Bir sanatçı bir hikaye’ projemizin bu serisinde “ODAK” sergimizde yer alan sanatçılarımız ile konuştuk.

Bu haftaki konuğumuz Ayşegül Demir Tatar

Keyifli okumalar.

Öncelikle sizi kısaca bir tanımak isteriz. Bize kendinizden biraz bahseder misin?

Ben Ayşegül Demir Tatar. 1991 yılında Mersin’de doğdum. İkinci lisans eğitimimi 2020 yılında Sakarya Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Resim Bölümü’nde tamamladım. 2021 yılında bir devlet okuluna Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak atandım. Buradaki öğretmenlik deneyimimin ardından, kendi çalışmalarıma yoğunlaşabilmek amacıyla görevimden istifa ederek sanat üretimlerime bağımsız bir sanatçı olarak devam ettim. Bu süreçte çeşitli çalıştaylar düzenledim, küratöryel projelerde yer aldım ve gönüllülük esaslısanat inisiyatiflerinde aktif rol üstlendim. Ayrıca, yurt içi ve yurt dışında pek çok sergi ve sanat fuarında yer aldım. Hâlen kendi kişisel atölyemde üretimlerimi sürdürmekteyim.

Sanatsal pratiğimde, doğa ile insan arasındaki dönüşen ilişkiyi merkeze alıyorum. Zaman ve medeniyetler tarafından şekillendirilmiş doğal ve tarihsel peyzajlara, özellikle dağlık arazilere odaklanıyorum. Farklı teknik ve malzemeleri bir araya getirdiğim işlerimde, bu manzaraların değişen dünyadaki varlığını ve anlamını sorguluyorum.

Sanat sizin için ne ifade ediyor?

Düşünsel bir üretimin görsel bir okumaya dönüşme biçimi. Her yeni işte, doğa-insan, zaman-mekân, tarih-coğrafya ilişkilerine dair kurduğum bağlantıları yeniden sorguluyorum. Bu süreçte, araştırma ve gözlem birlikte ilerliyor; üretim, zihinsel bir sürecin somut karşılığı haline geliyor.


Sanat yapma pratiğinde sizi besleyen ‘an’lar neler?

Çoğu zaman bir bölgenin tarihsel katmanlarını kavramaya başladığım noktada belirginleşiyor. Bir coğrafyayı sadece doğal bir varlık olarak değil, geçmişin izlerini taşıyan kültürel bir arşiv olarak görmeye başladığım an, üretim süreci de başlıyor. Bir dönem Kars’ın bir köyünde öğretmenlik yapmıştım. Buradaki tarihsel süreci anlamaya başladığımda coğrafyanın taşıdığı katmanların aslında nasıl üst üste binmiş anlatılar içerdiğini fark ettim. Zaman içinde değişen sınırları, terk edilen yapıları veya askeri ve dini yapılar etrafında şekillenmiş, medeniyetlerin ihtiyaçlarına göre biçimlenen bu doğal peyzajları yeni sorularla okumaya çalışıyorum. Bu, görünmeyeni görünür kılmak için bir fırsat. Böylece, mekanla kurduğum bağ bana hangi görsel dile ihtiyaç olduğunu da gösteriyor. 

Yaşam deneyiminiz sanat pratiğinizi nasıl şekillendirdi ve etkiledi? Gelecekte üretim pratiğinize dahil etmeyi düşlediğiniz yeni bir malzeme, tema ya da yöntem var mı?

Çocukluğum, denizin ve dağların bir arada bulunduğu Taşucu’da geçti. Bu, çocukken yaptığım resimlerde doğayı anlamaya çalıştığım ilk deneyimim diyebilirim. Daha sonra, yaşadığım her coğrafyayla birlikte mekâna bakışım da değişti. Doğu Anadolu’daki dağlık alanların tarihsel ve kültürel taşıyıcılar olduğunu gözlemlemek, sorgulamam gereken yeni kapılar araladığı için üretimimde dönüştürücü bir etki yarattı. Eski seyahatnamelerle bugünkü yerleşimleri karşılaştırmak gibi araştırmalar da zaman algımı etkiledi. Şu anda İngiltere’nin kuzeyine yönelik benzer bir okuma sürecindeyim. Yeni coğrafyaların ve bize yabancı olan yeni kültürlerin dilini çözmeye çalışmak, yöntemlerimi de yeniden düşünmeye zorluyor. Ama yağlı boya ve baskı teknikleri üretimimin temel malzemeleri olmaya devam ediyor.

Sanatınızda geliştirdiğiniz dilin oluşum aşamalarını dinlemek isteriz. Üslubunuzu belirleyen temel yaklaşımlar neler ve nasıl geliştirilebilir?

Çok sayıda eskiz yaparım; bu eskizler dönem dönem belli renk paletlerini içerir. Yoğunlaştığım bir bölgedeki kültürel izleri dikkatlice araştırır, bu izlerin biçimlendirdiği doğal peyzajları resmederim. Eski belgeler, seyahatnameler ve yerel anlatılar üretimime derinlik katar. Çalışmalarımda dağlar, kayalıklar, tepeler, ağaç gövdeleri gibi doğal unsurları temel alırım. Mekânın somut doğası ile taşıdığı soyut hafızayı aynı anda yakalamaya çalışırım ki bu iki unsur arasındaki ilişkiyi görünür kılabileyim. 


Bir fikri 'bu artık esere dönüşmeli' dedirten o kıvılcım sizde nasıl oluşuyor?

Bende üretim süreci çoğu zaman tek bir kıvılcımla başlamıyor. Daha çok üst üste biriken gözlemler, okumalar ve coğrafi deneyimler zamanla yoğunlaşıyor. Bir yerin geçmişini ve bugünkü halini birlikte düşündüğümde, bir görsel dile ihtiyaç duyduğum anlar oluşuyor. O anlarda, artık sadece düşünmekle yetinmeyip üretmem gerektiğini hissediyorum. Bu karar, ani değil; çoğunlukla sessiz ve yavaş bir birikimin sonucu.

Bir izleyiciyle karşılaşma anı sizin için ne ifade eder? Hiçbir izleyici görmeyecek olsa, yine de sanat yapar mıydınız? Neden?

Bir izleyiciyle karşılaşmak, içinde yaşadığım mekân ve tarih üzerine kurduğum diyaloğun toplumla paylaşılması anlamına geliyor benim için. Bu izleri görünür kılmayı ve toplumun belleğiyle buluşturmayı önemsiyorum. İzleyicinin varlığı bu bağı güçlendiriyor. Ama, izleyici olmasa bile o üretim sürecinin içinde olmak benim için hâlâ anlamlı ve durdurulamaz bir dürtü.

Sanatsal üretiminizde ileride hangi meseleleri merkeze almayı düşünüyorsunuz?

Doğal oluşumlar üzerindeki kültürel izlerin sınırlar, zaman ve insan tahribatı ile nasıl dönüştüğü, özellikle tarihsel-topografik okumalar üzerinden, kolektif hafızanın oluşumuna dair sorularla ilgilenmeye devam edeceğim. Çünkü bu süreçler, mekânın hem fiziksel hem de toplumsal hafızasını şekillendiriyor ve bireylerin aidiyet hislerini derinden etkiliyor. İnsan müdahalesinin doğa ve kültür üzerindeki izlerini anlamak, benim için hem geçmişle yüzleşmek hem de bugünün dünyasında yaşanan değişimleri içselleştirmek anlamına geliyor. Pratiğimde bu dönüşümlerin izlerini takip ederek, kaybolan veya değişen değerlerle bağlantı kurmaya çalışıyorum. 



Yorumunuzu bırakın