26 Eylül 2024 Perşembe

“Aramızdaki Mesafe” Nasıl Azalır?

Hakkı Yüksel  |  Ed. Seda İstifciel

“Ne bu dünya, ne bu acılar, ne sen ne de ben kalıcıyız.

Hepimiz ölümün ışığında bütün dertlerimizden arınacağız.

Ver elini!”


Doğduğumdan beri aynı apartmanda yaşadığım dayımla gittiğim ilk bayram namazı, çocukluğumun en parlak anılarından biridir. Ailece kutladığımız yılbaşlarından birinde bana hediye ettiği peluş geyik, bugüne dek sakladığım tek oyuncağımdır. Aradan yıllar geçtikçe, ülkenin değişen politik konjonktürüne paralel, dayımla beni bir arada tutan ortak sevinçlerimiz azaldı. Birimiz bayram namazlarını savsakladı, ötekimiz yeni başlangıçlar adına yıllardır sevinçle kutladığı yılbaşlarını gâvur icadı olarak yaftaladı. Aynı apartmanda oturmaya devam etsek de aramızdaki mesafe giderek açıldı. 

Başıbozuk Tiyatro’nun ilk oyunu olan ve bu ay içinde prömiyerini yapan “Aramızdaki Mesafe” oyunu, bana dayımla olan tuhaf ve mesafeli ilişkimizi düşündürdü. Neden bu kadar değiştik ve bunca yıl sonra her şey eskisi gibi olabilir miydi? Bülent Gültekin’in yazıp oynadığı ve Gülhan Kadim’le birlikte yönettiği tek kişilik oyun, Gültekin’in hayatından otobiyografik izler taşıyan bir hikâyeye sahip. Oyun kişisi Bülent, babasıyla yaşadığı sorunlardan dolayı köyden kaçıp şehre giden ve cemaatlere katılan adaşı amcasının günlüğünü bulur. Sahnede, günlükten sayfalar okunup amcanın yaşadıkları canlandırılırken diğer yandan da dindar bir aileden çıkıp tiyatro ekiplerine dahil olmaya çalışan anlatıcının kendi hikâyesini dinleriz. Amcanın ve yeğenin hikâyeleri farklı zamanlarda paralel olarak ilerler ve bu iki karakterin çatışmaları, uyanışları gözler önüne serilir. 80 dakikalık ve tek perdelik oyunda, bu ana hikâye aksı altında bir de yan hikâyecikler vardır. Amcanın katıldığı cemaat liderinin kardeşiyle arasındaki karmaşık mesele, kardeş kavgalarını anlatan mitolojik öyküleri ve Antik Yunan trajedilerini anımsatır. Oyundaki üst üste binmiş, birbiriyle temas eden; ama bir yandan da müstakil bir derinliğe de sahip birden fazla hikâye, tek kişilik bir anlatı tiyatrosu için kaldırılamayacak derecede ağır bir yüke dönüşme potansiyeli taşıyor. Yazar Bülent Gültekin de oyunun bu hantal yapısının farkında olacak ki bir yerde seyirciye dönüp “Kafanız karıştı değil mi?” diye soruyor. Neyse ki oyun, hikâyede alımlayıcıyı zorlayacak kısımları, tiyatronun sunduğu imkânları özgün fikirlerle kullanarak bertaraf etmeyi başarıyor. 



 “Tek kişilik çok sesli oyun” şeklinde lanse edilen Aramızdaki Mesafe, gerçekten de tek kişinin oynadığı ama çok karakterli bir oyun. Tolga Tüzün’ün başarılı ses tasarımıyla sahneye yerleştirilmiş hoparlörler birer oyuncu gibi işlev görmekte. Hikâye içindeki diğer karakterler bu tasarıma başarılı bir şekilde entegre edilmiş. Önceden kaydedilen dış sesler, tek kişilik bu anlatı tiyatrosuna müthiş bir dinamizm katmış. Barkovizyona yansıtılan günlük yazıları ve cemaat liderlerinin çekişmesinin anlatıldığı illüstrasyon gösterisinde de çok iyi bir iş çıkarılmış. Bir meddah gibi elinde mikrofonuyla sahneye gelip hikâyesini anlatmaya başlayan Bülent Gültekin, sahnelemedeki özgün buluşlarla bu anlatıya müthiş bir renk getiriyor. İzleyicinin dikkatini çekebilecek ve onu seyir esnasında dinç tutacak unsurlar ustaca kullanılmış. Gültekin’in anlatının bir yerinde bir mix cihazıyla yaptığı ufak gösteri de gerçekten görülmeye değer. 


Bülent Gültekin, çok karakterli bu oyunda iki temel kişiyi canlandırıyor: Amca Bülent ve yeğen Bülent. Hilal Polat’ın yaptığı kostüm tasarımıyla kıyafetlerini değiştirdiği an, karakter geçişlerini başarılı bir biçimde tamamlıyor. Oyunun bazı yerlerinde karakterlerin yaşadığı iç çatışma fiziksel bir dışavurum şeklinde somutlaştırılmakta. Arada kalmışlık, kaçış ve karmaşanın somutlaştırıldığı bu anlar, oyuncuyu fiziksel olarak epey zorlasa da Bülent Gültekin bu kısmı da başarılı bir şekilde kotarıyor. Metnin meta-tekst düzlemi, oyuna apayrı bir renk ve mizah katıyor. Öykünün içindeki risk ve aciliyet faktörleri de öyle dengeli düzenlenmiş ki izleyicinin oyunun sonuna doğru dağılan dikkati bu sayede tekrar sahneye kanalize oluyor. Oyunun bir diğer güzelliği de yapay zekâya yaptırılan özgün şarkılar. Velhasıl Aramızdaki Mesafe, pandemiden bu yana ivme kazanan anlatı tiyatrosu biçimini teknolojinin nimetleri ve tiyatronun olanaklarıyla birleştirerek özgün buluşlarla yeni hâle sokan, heyecan verici bir oyun.

Oyunu, ilk temsilinde Kadir Has Sahnesinde izledim. Karşılıklı seyirci düzenine sahip sahnede hoparlörler ve barkovizyon çok başarılı bir şekilde yerleştirilmişti. Ancak bu düzen oyunun sergileneceği diğer sahnelerde de bu şekilde yapılabilecek mi diye düşünmeden edemedim. İlk temsilin heyecanı ve oyunun henüz tam demlenmemiş oluşu sahnelemeler arttıkça daha iyi bir yere evrilecek ve bu oyun üzerine çokça yazılıp konuşulacaktır. 

 Aramızdaki Mesafe, bir aile meselesi gibi görünse de hikâyeye biraz geniş perspektiften baktığımızda aslında bir Türkiye okuması olarak yorumlanabilir. “Büyük aile” olarak ülke bireylerinin atomizeleşmesi, giderek kutuplaşması ve bu sebeplerle yaşadığımız kişisel çatışmalarımız oyundaki karakterler üzerinden aktarılmakta. İç içe geçmiş hikâyelerdeki temel motivasyon baba oğul çatışması üzerinden ilerliyor. Oyun, modern tiyatro tarihimizin ilk örneklerinde de gördüğümüz geleneğin temsili babalar ve kendine yeni bir yol arayan, bu arayış sırasında da yolunu kaybeden veya çıkmaz sokaklara sapan oğulların günümüzden yeni bir okuması. Aynı aileden çıkan; aynı ada, aynı kana sahip amca- yeğenin apayrı yolları, yollarımız neden bu kadar ayrı düştü, aramızdaki mesafeler neden bu kadar arttı, diye düşündürüyor. Ve oyun sonunda salondan şu soruyla ayrıldım: Aramızdaki mesafe nasıl azalır?

“Gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim/ Ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak/ Ne bir içten dostunuz var acınızı alacak/ Unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu” diyor Şükrü Erbaş bir şiirinde. Hayatımızı bir kavram karmaşasına tutulmuş vaziyette sürdürdüğümüzü düşünüyorum. Körlüğümüzün nedeni de bu belki. Amca Bülent’in ve yeğen Bülent’in babalarıyla çatışmaları, kendileriyle çatışmaları beraberinde “değişim”i armağan ediyor. İşte bu değişimdir aramızdaki mesafeleri azaltacak. Ancak biz olumlu çatışmalardan vazgeçeli çok oldu. Bunun yerine kavga ve didişmeyi tercih ediyoruz. Bunların armağanı da fanatizm ve nefret oluyor. Oturduğum evde kapıdan çıkıp altı adım atsam dayımın kapısını çalabilecek durumdayım. Ancak duygusal mesafemiz kapanmayacak boyutta. Oyundaki cemaat liderinin çocukları gibi nefret tohumları yeşertiyoruz kalbimizde. Bu da bizi yalnızlaştırıyor. Bizi biz yapan müşterek duygularımız hâlâ mevcut. Mesele nefret ve fanatizmden vazgeçip o duyguları yeniden anımsamakta. Mesafeler ancak böyle kapanacak.

"Aramızdaki Mesafe" hem biçim hem içerik anlamında üzerinde konuşulmaya değer bir iş. Bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerine ve toplumsal dinamiklere dair derin bir sorgulama sunuyor. Oyunun sunduğu zengin temalar ve duygusal katmanlar, izleyiciyi düşündürmekle kalmıyor; aynı zamanda kişisel ve toplumsal mesafelerin neden bu kadar açıldığını sorgulatıyor. Her birimizin hikayesi, özünde bir başkasıyla kurduğumuz bağların ifadesidir ve bu bağlar yeniden inşa edildiğinde, aramızdaki mesafe da kısalacaktır.


   




Yorumunuzu bırakın