13 Haziran 2024 Perşembe

AnA (Architects not Architecture)

Eren Can Altay  |  Ed. Murat Kadaş

Mimarlık disiplini, ürettiği eserin mekansal ve görsel yapısı göz önüne alındığında sonuç ürün bazlı bir algıya sahiptir. Öyle ki son halini almış ve bitmiş yapılar mimari görselin ana maddesini oluşturur. Gerek inşaat süreci, gerekse bu sürecin ardındaki insan kaynağı, mimari eserin ön planda oluşturduğu makyaj görselin ardında eriyip gider. 2015 yılında Almanya’nın Hamburg şehrinde başlangıcı verilen Architects not Architecture (AnA), bu görünmezliği gidermek amacıyla kuruldu ve mimari eserin kendinden ziyade, onun ardındaki mimarların hayatlarına odaklanan bir söyleşi dizisi oluşturdu.

Söyleşiler dahilinde ünlü mimarlar ile dinleyicileri buluşturan ve bunu yaparken de çeşitli etkinliklerle mimari bir networking ortamı oluşturmayı amaçlayan oluşumun 2023 yılında aralarında Sidney, Kopenhag, Madrid, Paris, Berlin ve Hamburg’un da bulunduğu 12 şehirde etkinlikler gerçekleştirdi. Yılın son etkinliği olan Hamburg ayağında söyleşi konuğu olan 3 mimar konuşmacı; Daniel Libeskind, Herwig Spiegel ve Annabelle von Reuter, projelerini değil ancak kendi kişisel yaşam hikayelerini anlatan sunumlar ile dinleyicilerle buluştu. Organizasyon, bu sayede mimarları etkileyen, onlara ilham veren ve mimari tarzlarına yön veren etmenleri seyirci ile buluşturmayı amaçlıyor.


Daniel Libeskind

Etkinliğin en merak edilen konuşmacısı Daniel Libeskind, konuşmasına Polonya-İsrail ve Amerika’ya bölünmüş çocukluğundan bahsederek başladı ve karakter halini almış mimarlık disiplininin de etkisiyle, birçok anısını mimari konulara bağlayarak ilerledi. Birçok noktada da, belki de izleyicilerin duymak için geldiği vurucu ve akılda kalıcı cümleler kurmaktan da çekinmedi. Özellikle ABD’deki mülteci evinde sadece yuvarlak masalarının olması üzerinden, T cetvelinin 90 derece çizmediğini söylemesi ve bunun mimari tarzını etkilediğini belirtmesinin, dinleyicilerin hoşuna giden noktalardan biri olarak öne çıkan bir anektot olduğunu belirtebilirim. Dinlemek için geldiğimiz Libeskind, bir şovmen gibi bize duymaktan zevk alacağımız belki de yarı kurgu ama hoşa giden anılar vermekten geri kalmıyordu.

Çocukluğuna dair paylaştığı bilgiler, ailesinin Nazi iktidarı döneminde yaşadığı vahşetlerden sonra komunist rejim altındaki Polonya’da başlıyor. O dönemin Polonyasını komunist bir hapishane olarak niteleyen Libeskind, Tel Aviv’e taşındıklarında ilk defa renkleri görmeye başladığını, biraz da sinematografik bir dil ile betimliyor.

Buraya kadar zorlu bir hayat portresi çizse bile Tel Aviv’de katıldığı müzik yarışmaları (klasik/salon müziği) ailenin elit kimliğini ortaya çıkarmaya başlıyor. Mimarinin elit bir meslek olduğunu bir kez daha örnekleniyor ve bu durum Libeskind’in Amerika’daki lisesine dair sözlerinden sonra doruk yapıyor. Kendi lisesinin Fransa’dan daha çok Nobel ödüllü kişi çıkartmasından (haklı olarak) övünerek bahsediyor. Şüphe yok ki, dünyanın birçok yerinde inşa ettiği Yahudi Müzelerinin hayata geçirilmesinde, gençliğinden getirdiği bu ve buna benzer bağlantıların rolü büyük olmalıdır.


Herwig Spiegel

Herwig Spiegel 1999 yılında kurulan Alles Sind Gut firmasının kurucu ortaklarından biri olarak konuşmacılar arasında yer aldı. Avusturya/Viyana merkezli firma kentsel planlamadan, iç mekan tasarımına değin bir çok proje üzerinde çalışıyor. Herwig, firmayı temsilen konuşmacılar arasında yer alsa da, format gereği kendi hayatını anlatmaya başlıyor ve bunu diğer konuşmacılara nazaran daha mimari ve yaratıcı bir şekilde yapıyor.

Hayatı boyunca yaşadığı tüm evlerin planlarının eskiz çizimlerini yapan Herwig, yaşadığı ilk ev planı olarak döllenmekte olan yumurtayı seçerek eğlenceli bir sunum yapacağını daha ilk slayttan belli ediyor. Enerjisi ve eğlenceli anlatımıyla, dinlemeye geldiğim Libeskind’den daha akılda kalıcı bir sunum yaptığını kolaylıkla söyleyebilirim.

Herwig’in sunduğu ev planlarının çeşitli aile evlerinden, loftlara ve öğrenci evlerine kadar değişiklik göstermesi, hayatta bulunulan konum ile, seçilen ya da seçilmek zorunda kalınan ev planlarının birbirleriyle ne kadar da ilişkili olduğunu gösteriyor. Bu sayede Herwig, kendi hayatı hakkında genel bir izlek sunarken, aynı zamanda da domestik mekanlar ile hayat tarzı bağlantımızı gerek mimari gerekse iç mimari anlamda ortaya koydu.

Anabelle von Reutern

Annabelle von Reutern katılımcılar arasında mimari tasarım yapmayan tek kişi olarak öne çıktı ve iş geliştirmeden sorumlu bir yönetici olarak Concular’ı temsilen konuşmacılar arasında yer aldı. Mimari tasarım alanında çalıştığı yıllara dayanarak, iyi bir mimari tasarımcı olmadığını belirten Anabelle, çalıştığı şirketi de ön plana koyarak, mimarlık ve inşaat sektörünün sürdürülebilirlik çerçevesinde ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalıştı.

Diğer konuşmacılara nazaran daha hafif bir sunum yapsa ve tasarım ile bağlantısının çok da sağlam olmadığını dile getirse de, tasarıma olan ilk anılarının küçükken sahip olduğu modüler bir Barbi evi oluğunu belirten Anabelle, sunumunu bu oyuncağın resimlerini paylaşarak sonlandırdı ve gündelik araçların kişi üzerinde nasıl bir etkiye sahip olabileceğini hoş bir şekilde dile getirdi.


Soru Cevap

Her konuşmacının sunumundan sonra 15 dakikalık bir soru cevap kısmı ayrıldı ve tüm konuşmacıların sunumlarından sonra ortak bir soru cevap bölümüne geçildi. Almanya’da olduğumuzdan olacak kendilerine verilen süreleri aşan konuşmacıların 15 dakikalık kişisel soru cevap bölümleri, programın sarkmaması için pas geçildi.

Soru cevap için seyircileriden beklediğim oranda bir katılım gerçekleşmedi. Bu boşluğu programın sunucusu ve moderatörü önceden hazırladığı yüzeysel sorular ile kapatmaya çalışsa da, bu kısım biraz yavan geçti.

Mimarinin günümüzdeki rolünü sorgulayan ilk sorulara konuşmacıların cevapları çok geniş bir alana yayıldı. İnşaat sektörünün tüm CO2 salınımının %40 ından sorumlu olduğunu vurgulayan Anabelle, diğer konuşmacalara nazaran en pratik cevabı verdi. Onun aksine sosyal bir anlatının içerisinden ürettikleri cevaplarla Herwig, mimarinin insanları etkileyhen bir hikayeye sahip olduğunu vurguladı. Libeskind ise benzer bir izlekten genel yargının aksine mimarlığın göçebe bir pratik olduğunu savundu ve The City of God kitabının okunması gerektiğini belirtti.

Seyircilerden gelen bir diğer soru ise konuşmacı mimarların tasarım süreçlerinde bir prensip/ideoloji takip edip etmedikleri üzerineydi. Herwig bu sorunun cevabının zaman içerisinde değişiklik gösterdiğini belirterek gençlik zamanlarında daha devrimsel bir perspektife sahip olduğunu belirtti. Ancak Libeskind’in de katıldığı gibi mimarinin asıl meselesinin anlaşılma ve kendi özel formunda bir iletişim olduğunu vurguladılar. Mimarlığın sivil bir pratik olduğunu vurgulayan Libeskind, mimari ürünün kendisini onaylayan bir kitleye ihtiyaç duyduğunu belirtti. Ancak yine de mimarlığın illa ki inşa etmek demek olmadığını ve bu iletişim sürecinde Piranesi örneğini dile getirdi.. Hiçbir yapısı olmamasına rağmen Piranesi’nin mimarları ve dünyayı etkilemeye devam ettiğini belirterek bu soruyu cevaplandırdı.

Mimari pratiğe dair olan son soruda ise konuşmacılardan mimaride anlamak için en çok zaman harcadıkları şeyin ne olduğu soruldu. Herwig Spiegel yine eğlenceli tavrıyla ve yüzünde bir tebessümle mimariyi hala tam anlayamadığını belirtti. Libeskind de bu şakacı üslubü devam ettirerek New York’ta bir ofise ve içindeki çalışanlara nasıl paralarının yettiğine hala anlam veremediklerini belirtti. Anabelle von Reuter ise mimarlığı patriarkiyi yıkmak için nasıl kullanabileceğini anlamak için zaman harcadığını söyleyerek konuşmasını sonlandırdı. Bu cevaplar ile sonlanan konuşmaların ardından, dinleyicilerin birbirleriyle tanışmasına ön ayak olacak bir etkinliğe geçilerek gece sonlandırıldı.

Konuşmaların kayıtlarına ve daha detaylı bilgilere bu linkten erişebilirsiniz: https://www.architectsnotarchitecture.com/event/hamburg-2023/

Yorumunuzu bırakın