4 Aralık 2024 Çarşamba

Alkışlamanın Etimolojisi ve Şakşakçılar

Hakkı Yüksel  |  Ed. Seda İstifciel

Neden alkışlarız? Türk Dil Kurumunun “iki eli birbirine vurarak çıkan ses” olarak tanımladığı alkış, bizim ne işimize yarayacaktır? Aslında yazıma daha kadim ve beylik bir soru olan “İnsanoğlu ne ister?” ile başlayacaktım. Tüm bu soruları birleştirerek tartışmayı derinleştirmek daha yerinde olacak: İnsanoğlu alkışlayarak ne olmasını ister?

Bir arzunun dışavurumu olarak değerlendirilebilecek alkış, aslında arzuladığımız bir şey için ürettiğimiz eylemdir. Çok basit bir eylemmiş gibi gözükse de aslında psikolojik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla karmaşık bir iletişim biçimidir. Bizi bu eyleme iten istekleri kabaca üç başlıkta toparlayabiliriz: 

Alkışlarız, çünkü estetik bir performansı ya da çaba gerektiren bir hareketi takdir etmek isteriz. Alkış, bu isteği karşılayan modern bir eylem olarak kabul görür. Zaman zaman da bunun tam tersi bir niyetle bir başarısızlığa veya yanlışa karşı ironi ve eleştirinin fiziksel göstergesi olarak alkışlarız. Takdir veya olumsuz fikirlerimizi belli etme isteğiyle gerçekleştirdiğimiz alkış eylemi bu anlamıyla evrensel bir tepkidir. 

Alkışlarız, çünkü kıyısından izlediğimiz bir gösterinin pasif katılımcıları olmak isteriz. Guy Debord, Gösteri Toplumu adlı kitabında modern kapitalist toplumlarda yaşamın bir gösteri olarak ele alındığından bahseder. Debord’a göre gösteri, kapitalist üretim biçiminin ve tüketim kültürünün bir sonucu olarak, gerçek yaşamın yerini alan bir imajlar dünyasıdır. İnsanlar gerçekler yerine imajlarla bağ kurar ve gerçeğe karşı olan bu yabancılaşma kapitalizmin devamlılığı için gereklidir. Çünkü kapitalist sistemde her şey bir metadır. Gösteri bu metaları parlatarak sunar. İktidar, gösteriyi kullanarak alımlayıcıyı manipüle eder, onları aktif katılımın dışına iterek pasifleştirir. Gösteriyi alkışlamak bizde, bizim de bu gösterinin aktif bir parçası olduğumuz yanılgısını yaratır ve bu yanılgıyla sadece destekleyen, sınırları çizilmiş tepkiler gösteren, bu tepkileri gösterdiği için kendini özgür sanan, sorgulamayan bireylere dönüşürüz. Bu bireyler hem gösterinin sorumluluğunu üzerine almaz hem de “alkışlarıyla” gösterinin dışında kalmadığını kendine ve çevresindekilere kanıtlama arzusu duyar. 

Alkışlama eylemimizin sonuncu ve en trajik sebebi olarak da şunu gösterebiliriz: Alkışlarız, çünkü başkaları da alkışlıyordur. Ne demektir bu? Hiç düşündünüz mü; gerçekten güzel kahve içme isteğiyle mi Starbucks’tan alıyoruz kahvemizi? Ya da piyasadaki en iyi telefon diye mi iPhone kullanıyoruz? Ünlü kuramcı Rene Girard’a göre, arzu doğrudan bireyin içsel ihtiyaçlarından veya isteklerinden kaynaklanmaz; aksine bireylerin arzuları, başkalarının ne arzu ettiğine dayanarak şekillenir. Girard bu görüşünün üzerine geliştirdiği “mimetik arzu” adında bir kavramdan bahseder. Buna göre insanlar, yalnızca bir şeyin kendisine sahip olmayı istemekle kalmaz, aynı zamanda bu şeyi başkalarının arzu ettiğini gördüklerinde, bu arzu kendiliğinden daha güçlü hâle gelir. Başka bir deyişle, biz sadece sahip olmak istediğimiz bir şeyin değerini görmekle kalmayız, başkalarının da onu arzuladığını fark edince bu değer artar. Yani gerçekte Starbucks kahvesi veya iPhone istemiyor; “kahvesini Starbucks’tan içen ve iPhone kullanan insan” imajını arzuladığımız için bunu yapıyoruz. Bu imajı da toplum belirliyor. Toplumun imajlarına sahip çıkmak bizi yalnızlaşmaktan da koruyor. Bu yüzden toplumun beğendiklerini beğeniyor, toplumun alkışladıklarını alkışlıyoruz. Hele bireyselleşme konusunda problemleri olan ve cemaat kültürü gelişmiş bizim gibi toplumlarda bir kümenin parçası olmak çok daha önemli olduğundan o küme insanlarının arzularını taklit etmeye daha eğilimli oluyoruz. 


Orijinal adı La Claque olan “Şakşakçılar” adlı oyun, alkışlamak üzerine tartışmaya çalıştığım meseleyi eğlenceli ve interaktif bir şekilde irdeliyor. Fransız yazar Fred Radix’nin kaleme aldığı, Çağlar Çorumlu’nun yönettiği ve başrolünde olduğu Şakşakçılar, Gülce Ünlü’nün çevirisi, Emrah Eren’in proje danışmanlığıyla TiyatrOPS tarafından sahnelenmekte. Oyun boş bir sahneye verilen bir dış sesle başlıyor. Bu dış ses bize “şakşakçılık mesleği” hakkında ilginç bir tarihî anekdottan bahsediyor: Fransa’da İmparator Neron’un söylevleri sırasında onu onaylamak ve dinleyicileri coşturmak için seyircilerin arasına karışan paralı şakşakçılar, 19. yüzyılda kurumsallaşarak tiyatro salonlarına girmiş ve faaliyetlerine devam etmiş. Birçok oyun da bu şakşakçılar sayesinde başarıya kavuşmuş. Yani yukarıda irdelediğim “Neden alkışlarız?” sorusunun 19. yüzyıl Fransa’sında bir cevabı daha varmış. “Para kazanmak için…”

Ünlü Şakşakçı Şefi Auguste Levasseur “Balık Kartalı’nın Serüveni” adlı müzikal trajedinin açılış gecesine iki saat kala paralı şakşakçı ekibi tarafından terk edilir. Oyun bu krizle başlar. Yardımcısı Dugommier’nin sağdan soldan bulduğu acemi şakşakçılar (oyunun gerçek seyircileri) ile beş perdelik, kırk sahne değişiminden oluşan büyük yapımın prömiyerine iki saat kala prova yapmak zorunda kalırlar. Dugommier’nin müzisyen kız kardeşi Fauvette’in de katılmasıyla şenlenen bu canhıraş provayla akşamki temsilin alkış düzenini kurtarma telaşı içindedirler. 

Oyunda, metnin kurgusu ve oyuncuların başarısıyla salondaki izleyiciler arasında büyük bir topluluk hissi oluşturuluyor. Seyirciyle kurulan diyalog, seyircinin fiziksel olarak hareket ettirilmesi, zaman zaman oyuncu ve seyirci arasında yapılan küçük eğlenceli atışmalarla izleyiciler de sahnedeki üç kişilik oyuncu kadrosuna bir dördüncü olarak dahil ediliyor. Oyundaki bu interaktif etki oyunun hayli eğlenceli geçmesine olanak sağlıyor. Çağlar Çorumlu başta olmak üzere, Erkan Baylav ve Albina Özden’in başarılı mizansenleri alımlayıcıyı hemen yakalıyor. Bir Fransız oyunu olması sebebiyle oyunun komik unsurlarından biri dil üzerinden çalıştırılıyor ve seyircide karşılık buluyor. 

Metinde bir aciliyet ve risk faktörü bulunmasına rağmen oyunun sonlarına doğru ufak dikkat dağılmaları yaşanabilmekte. Ama bu durumun sorumlusu zayıf bir çatışma üzerine kurulmuş metnin kendisi. Hatta bu kadar güzel uyarlanmamış ve böyle iyi oyuncular tarafından sahnelenmemiş olsaydı oyunun haddinden fazla sıkıcı olabileceğini düşünüyorum. Evet, metin parlak bir fikir üzerine yazılmış. Ancak bu parlak fikre öyle tutulmuş ki kendi yapısını, olay örgüsünü gerektiği gibi derinleştirip zenginleştirememiş. Uyarlama sırasında metne eklenen güncel ve politik mizah, oyuncuların başından sonuna kadar düşürmedikleri yüksek enerjileri seyirciyi oyun sonuna kadar diri tutabiliyor.


Oyunda son derece yalın bir dekor kullanımı var. İnce bir tül perdenin arkası ve önü birtakım ışıklandırmalarla işlevsellik kazandırılmış ve sahnede bir derinlik yaratılmış. Oyunun en önemli ögelerinden biri de müzik. Oyun için bestelenen, Spotify’da yazarın adını aratıp ulaşabileceğiniz özgün müziklere güzel Türkçe sözler yazılmış. Oyuncular başarılı oyunculuklarının yanı sıra enstrüman çalma, şarkı söyleme ve dans etme konusunda da gayet iyi bir iş çıkarıyorlar. Doksan dakikalık ve tek perdelik oyun böylece müzikli, seyirci katılımlı ve yerinde mizah dozuyla enerjisi yüksek bir şekilde sahneleniyor.

Oyunun politik söylemi düşündürücü ve özellikle günümüz konjonktüründe tartışılıyor olması hayli yerinde. Yöneten- yönetilen ilişkisi, alkışın iktidar tarafından manipülasyon aracı olarak kullanılması, sanatta eleştirinin boyutları ve algıların nasıl çarpıtılabildiği, kadının tiyatrodaki yeri üzerine tartışmalar açan oyun, eğlendirirken düşündürmeyi de başarıyor. Alkışın anlamını tartışmaya ve izleyiciyi bu eylemin ardındaki motivasyonları sorgulamaya davet ediyor. Salondan seyirci koltuklarında hangimiz gerçek seyirci, hangimiz profesyonel bir şakşakçıydı, bilmeden ayrılıyoruz. 

Metnin gevşek yapısından dolayı sonlarına doğru seyirci için biraz dikkat dağınıklığı yaratsa da bir muktedirin manipülasyon aracının ifşalandığı, oyuncuların yüksek enerjisi ve başarılı performanslarıyla süslediği müzikli, eğlenceli ve interaktif bu oyunu izleyip “alkışlamak” üzerine düşünmekte fayda var. Belki de alkışlamak, iki elle yapılacak basit bir iş değil de iki kez düşünüp kalkışılacak karmaşık bir eylemdir. Neyi ve niye alkışlıyoruz? Alkışlamadan düşününüz.


(Not: Fotoğraflar biletinial.com adlı sitenin Şakşakçılar oyunu sayfasından alınmıştır.)
Yorumunuzu bırakın