Promesse Sergisi Sanatçılarıyla Röportaj
10 Aralık 2022 Cumartesi

Promesse Sergisi Sanatçılarıyla Röportaj

Burcu Dimili    |    Ed. Yüsra Yüce

    "Promesse" sergisi kapsamında yer alan çalışmalarınızın ortak noktası nedir?

    Emine Şenses: İçinde bulunduğumuz muhteşem kent İstanbul ve dönemin ruhu…

    Sayat Uşaklıgil: Resimlerimde mekânsal ve zamansal zıtlıkları, birbirleriyle alakasız olan formları uyum içerisinde sunmaya çalışıyorum. Kendi zamanlarında donup kalmış figürleri devinim hâlindeki sonsuz evren içinde, zamanlar üstü bir boyuta taşımak istiyorum. Bundaki amacım absürt birlikteliklerle izleyiciyi şaşırtmak, zamansal gelgitler yaratmaktır. Eski kitap illüstrasyonları estetiğini kullanıp, kompozisyonlarımda bir çeşit kolaj mantığı uyguluyorum.

    Melike Kılıç: Sevgi ve sevgi ile birleşme, umutla sarmalanma diyebilirim.

    Üretim pratiğinizi nasıl tanımlarsınız?

    Melike Kılıç: Görsel hikâye anlatıcısıyım, bir nevi masalcı. Kâğıdın kırılgan yapısı ile kelimelerimi, görünümlere çeviririm. Her orman, her bahçe biraz düş görme ve daha çoğu hafıza için… Kağıtları keserek oyarak ve en önemlisi çizerek insan olmayı anlatıyorum. Bir zamanlar doğanın çocuğu olan, şimdi ona ve tüm geçmişine ihanet eden insanı...

    Sayat Uşaklıgil: Resim yapma sürecinde son derece geleneksel bir üretim pratiğim var; kurguluyorum ve boyuyorum. Bunun yanı sıra resimleri oluşturma aşamalarımda çeşitli fotoğraflardan, dijital programlardan yararlanıyorum. Resim yapmayı bir proje gibi algılamıyorum. Ürettikçe resmin de kendini inşa etmesine ve değişmesine izin veriyorum.

    Yağmur Yılan: İşe başlamadan önce kağıda eskiz olarak çalışıyorum ve kağıdın üzerinde ne yapacağımı belirliyorum.  Tuvalin üzerinde çalışıyorsam çizdiğim şey aslında eskiz olarak kalmıyor ve  tuvalin üzerinde de değişiklikler gösteriyor, yapım aşamasında da değişiyor. Cam, hem kırılgan hem şeffaf bir malzeme. Çizimlerde arkaya yansıyan gölgeleri de kullanıyorum. Cam, resmi gölgelerle birlikte daha 3 boyutlu bir hale taşıyor, resme derinlik katıyor. Aslında üretime başlama süreci oldukça sıkıntılı ve kasvetli geçiyor diyebilirim. Hiç uzaktan görüldüğü gibi şey değil. Bu işi profesyonel yapıyorsanız bu tamamen sizin derdiniz haline geliyor ve gerçekten klişe ve çok doğru biz benzetme olarak  bir çocuk doğurmak gibi bir sancıya benziyor.

    Pelin Bayçelebi: Resim ve heykel çalışmalarımda beni bir eseri yaratma aşamasına getiren bir dolu süreçten bahsedebilirim. Duyguya dönüşen her düşünce üretim için bir basamak olarak karşıma çıkıyor. Sonrasında o basamaklardan; kimi zaman yağlı boya, kimi zaman kömür, pastel veya çamur eşliğinde yukarı tırmanmaya başlıyorum. Bu merak dolu bir tırmanış çünkü bir esere başladığım anda sonunun nasıl olacağını; nerede biteceğini bilmiyorum. Çoğu kez masalsı kahramanlarla, zamansız mekânlarda ütopik dünyalar yaratma isteğiyle yol alıyorum. Fırçanın ya da çamurun beni yönlendirmesine izin veriyorum. Üretim süreci sancılı geçebiliyor ama sona geldiğimde aldığım haz buna değiyor. Körü körüne hayran olduğum bir akım veya sanatçı hiç olmadı. Yine tekrarlıyorum; duygularıma hitap eden her eser benim için iyi bir eserdir ve kendi üretim pratiğimde de izleyicinin duygularını uyandırmaya çabalıyorum.

    İlham noktalarınız neler?

    Pelin Bayçelebi: İlham noktalarımı tanımlamak bana zor geliyor çünkü sınırlayıcı olabilir. Meraklı bir insanım ve şaşırmaya meyilli bir yapım var. Doğanın tüyler ürperten ihtişamı, dengesi, varoluş, yok oluş, tam bitti derken yeniden diriliş bana mucizevi geliyor. Tüm bu kurgu içinde insanoğlunun zamana karşı nasıl da kırılgan olduğunu unutup var olma çabası, hayata başkaldırışı, direnişi, kimlik arayışı, bulduğu kimliğin içinde hapsoluşu, dibe vuruşu ve sonra bir bebeğin doğumuyla ya da bir çiçeğin tomurcuğuyla yeniden hayata sımsıkı bağlanışı. Sizce de çok şiirsel değil mi bu yaşadıklarımız?

    Emine Şenses: Şehrin sosyal yaşamı ve tarihi dokusu.

    Melike Kılıç: Doğadan, masallardan, insanlık tarihinden, mitolojilerden ve rüyalardan, ezoterik bilgiden ve şifadan ilham alıyorum diyebilirim.

    Yağmur Yılan: İlham almak için aslında özellikle bir noktaya ya da bir şeye bakmak bakmanın çok faydalı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta izlediğimiz bir filmden, okuduğumuz kitaptan ya da yürüdüğünüz  yoldan bile ilham alabilirsiniz. aslında ben bunu daha çok işi yapma amacıyla yaşamakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Zaten günlük hayatımızda kafanızda her zaman iş oluyor, bunu düşünüyor oluyorsunuz ve dolayısıyla da televizyonda bir kamu spotu bile izleseniz aslında bir noktada bambaşka bir dünya size ilham kaynağı olabiliyor.

    Sergi “umut” temasını vurguluyor. Sizin umut kaynağınız ne?

    Pelin Bayçelebi: Umut kaynağım gözümü açtığımda içimde hissettiğim enerji olsa gerek. Enerjim iyiyse, her şey mümkün değil mi? Pozitif ruhlu biri olarak çabucak umutlanmaya müsait bir yapım var. Evrendeki işaretleri okumayı çok severim ve o işaretler de benim için umut kaynağı olabilir.

    Sayat Uşaklıgil: En basit anlamda benim umut kaynağım “devam etmek”. Her koşulda, her durumda çalışmaya, üretmeye devam etmek… En çok kendine inanarak, kendi yolunda yürümek diyebilirim.

    Yağmur Yılan: Kendiyle bence. İnsanlar kendilerine umut bağlamalı diye düşünüyorum. Dolayısıyla da umut kaynağım aslında kendimim ve kendi yapmak istediklerim.

    Emine Şenses: Tek umudumun sanat olduğunu söyleyebilirim. Sanat evrenseldir ve iyileştirici gücü tartışılamaz…

Yorumunuzu bırakın